25 Ocak 2014 Cumartesi

REFLEKSOLOJİ TERAPİ & MASAJ


                                                                         
REFLEKSOLOJİ TERAPİ & MASAJ
AROMATERAPİ MASAJI
BÖLGESEL MASAJ
DERİN DOKU MASAJI
SHİATSU MASAJI
SPA VE TERMAL MASAJLAR
SPOR MASAJI
TAYLAND THAİ MASAJI
MEDİKAL REFLEKSOLOJİ MASAJI
KLASİK İSVEÇ MASAJI
TÜM MASAJ ÇEŞİTLERİ
İLE HİZMETİNİZDEYİZ.
GSM: 0543 859 42 31
0539 516 91 76
İstanbul/Avrupa Yakası
Not: Rezervasyon içi önceden
ararsanız sizlere en kısa sürede geri dönüş
yapılır.
MUTLU KEYİFLİ SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN HEP SİZİNLEYİZ.

24 Ocak 2014 Cuma

MASAJ NEDİR?

MASAJ NEDİR ?



Dilimizdeki masaj sözcüğü Arapça dokunma anlamına gelen “mass” ve Yunanca yoğurma anlamına gelen ”massein” sözcüklerinden türetilmiştir. Masaj; deri, derialtı dokusu, kaslar, iç organlar, metabolizma, dolaşım ve lenf sistemlerinin mekanik ve sinirsel (refleks) yolla tedavi amaçlı uyarılması; çeşitli darbeler ve ovmalarla bölgesel kan dolaşımını artırma, damarları genişleterek dokuya daha fazla kan gelmesini sağlama yöntemidir. Masajla, yumuşak dokuları mekanik olarak uyararak sistematik manipülasyonlarla organizmada fizyolojik ve psikolojik etki yaratılır. Vücut yüzeyinde el, elektrik, su vb. aracılığı ile tedavi, bakım ve rahatlama sağlanır.

REFLEKSOLOJİ MASAJI





Refleksoloji MasajıAyaklar vücudumuzun aynasıdır prensibinden yola çıkılarak belirginleşen ve uzak doğu geleneksel tıbbının değişilmez bir parçasını oluşturan bu masajda ayak tabanında belirli noktalara bası uygulanmaktadır. Ayakta her bir nokta vücutta belli organ ve dokuları temsil eder. Refleksoloji, bir tür denge masajıdır ve kişinin kendisini fiziksel, duygusal ve ruhsal olarak iyi hissetmesini sağlar. Ayakta belli noktalara kişinin verdiği tepkiler göre sorunlar tespit edilip onarılmaya çalışılır.
Süre yaklaşık 30 dakikadır.
Refleksoloji ayaklarda bedenin tüm bölgelerine, organlarına ve sistemlerine karşılık gelen refleks noktaları olduğu ve bu noktaların beden anatomisinin aynası olduğu prensibine dayanan bir sanattır. Özel el ve parmak teknikleriyle refleks noktalarına uygulanan baskı, stresin azalmasını sağlayarak bedende fizyolojik değişikliklere yol açarak vücut fonksiyonlarının normale dönmesi ile insana rahatlama hissi veren bir yöntemdir.
Refleksoloji masajının, aşağıdakiler de dahil, pek çok sıkıntıya iyi geldiği görülmüştür:

Çocuk Sağlığı


•Zatürreye yakalanan küçük çocuklara ilaç tedavisiyle birlikte refleksoloji uygulandığında sadece ilaç tedavisi görenlerden çok daha hızlı iyileştikleri görülmüştür.
•Kolite yakalanmış çocuklara refleksoloji uygulandığında %50 oranında ağlama süresinde azalma ve çok daha hızlı iyileşme görülmüştür.
•50 çocuğa uygulanan bir klinik çalışmada refleksolojinin idrar tutamama sorununu çok büyük ölçüde çözdüğü saptanmıştır.
•Yüksek doz kemoterapi gören akut lösemi hastası çocuklara uygulanan el masajının bulantı, kusma, endişe durumunda ortaya çıkan hızlı nabız ve yüksek kan basıncı problemlerini gidermede etkili olduğu görülmüştür.
•Beyin felci olan çocuklarda, refleksoloji uygulananlarda uygulanmayanlara kıyasla önemli ölçüde iyileşmeler görülmüştür.
•Ayak refleksoloji uygulanan zihinsel özürlü çocukların boyunda, kilosunda, sağlık durumunda, sosyal ve zihinsel gelişiminde refleksoloji uygulanmayanlara göre ciddi ilerlemeler görülmüştür.
Kadın Sağlığı


•Sancılı adet gören kadınların %95’ inde ayak refleksolojisi etkili olmuştur.
•Adet öncesi semptomların (PMS) yaşayan kadınların %46’ sında refleksoloji etkili olmuştur.
•Menopozlu 42 kadına ayak refleksolojisi uygulanmış, bunlardan 17’ si (%40.5) tam, 20’ si (%47.6) önemli ölçüde iyileşmiş, 4’ ünde (%9.5) etkili sonuçlar alınmıştır. Hastalardan yalnızca 1’ inden sonuç alınmamıştır.
İyi Yaşlanma


•Ayak refleksolojisinin kanser, yaşlanma ve çeşitli hastalıklarda hücrenin yapısına zarar veren kimyasalların sayısını azaltarak yararlı antioksidantların ise sayısını artırarak iyileştirici rol oynadığı görülmüştür.
•Ayak refleksolojisi uygulanan bireylerde kandaki yüksek kolesterol ve yüksek monogliseridin düştüğü gözlenmiştir.
•Kabızlık sorunu çeken bireylerin refleksoloji uygulanması sonucunda bağırsaklarının normal çalıştığı saptanmıştır.
•Refleksoloji uygulanan kişilerde kan dolaşımının düzeldiği görülmüştür.
•Ayak refleksolojisi böbreklerdeki kan dolaşımını düzenleyerek daha sağlıklı çalışmalarını sağlar.
•Refleksoloji paspasında yürümek kan basıncını düşürür, ağrıları azaltır.
•Refleksoloji uygulanan boyun kasılması olan bireylerde çok yüksek oranda iyileşme görülmüştür.
•Ağrılı ve düzensiz sindirim sorunlarında ayak refleksolojisinin ilaçlardan daha etkili olduğu görülmüştür.
•Yorgunluk, uykusuzluk ve mide sorunları gibi rahatsızlıklar için kullanılan ilaçların yan etkilerinin giderilmesinde ayak refleksolojisi başarılı olmuştur.
•Ayak refleksolojisinin beyaz kan hücre sayısının eksikliğini (leukopenia) gidermede ilaçlardan daha etkin olduğu görülmüştür.
Ağrıyı İyileştirme


•Refleksoloji böbrek ve idrar yolu taşlarının neden olduğu ağrıları azaltmaktadır.
•Refleksoloji diş ağrısı çeken hastaların %66’ sınınağrısını azalttığı gibi %26’ sının semptomlarını ortadan kaldırmıştır.

Refleksoloji Nedir, Nasıl Uygulanır?


NE SIKLIKTA UYGULANIR...?      
NE SIKLIKTA UYGULANIR...
Refleksoloji, kişinin öngörüşmede belirlenen ihtiyacına göre haftada 2 seans (1 saat 15 dk.) uygulanması önerilir.
Refleksoloji teşhis seansından sonra hastalığın seyrine göre terapi uygulanır,normali 6 ila 10 seanstır.  
Refleksoloji, yalnızca yukarıda değinilen sıkıntılarda değil,
aynı zamanda kişinin kendi doğal dengesini kazanması için de oldukça etkilidir.
 
 

BİLİMSELLİĞİ KANITLANMIŞMIDIR..      
BİLİMSELLİĞİ KANITLANMIŞMIDIR..?
Evet. Örneğin, Amerika’da yapılan bilimsel bir araştırmaya göre Refleksoloji’nin, PMS’yi (Regl öncesi gerginliği) % 45 oranında azalttığı kanıtlanmıştır. (Ref. The College of Naturopathie and Complementary Medicine) Ayrıca araştırmalar Refleksoloji’nin hiçbir yan etkisinin olmadığını ve 20 dk.’lık bir Refleksoloji terapisiyle, vücut sirkülasyonunun % 10-15 oranında harekete geçirdiğini tespit etmişlerdir.
 
 
HİSSEDERİZ..      
REFLEKSOLOJİ UYGULAMASI SIRASINDA NELER HİSSEDERİZ..?
Refleksoloji, beden fonksiyonlarını normalleştirir. Normalleşmiş beden fonksiyonlarrı insana rahatlama, kaliteli bir uyku ve toksinlerden arınmış bir beden sağladığı gibi, dolaşım sistemini de güçlendirerek ağrıları dindirir. Bunların ötesinde Refleksoloji keyifli, dinlendiren ve ağrı sızı vermeyen bir terapidir. Refleksoloji terapisi sırasında, bazı organ ve sistemlerin harekete geçmesi doğaldır. Bu esnada kişinin kendisini farklı hissetmesi mümkündür. (Sözgelimi, Sindirim refleksine dokunulduğunda karnın guruldaması gibi.)


ARAŞTIRMALAR..      
REFLEKSOLOJİ İLE İLGİLİ BAZI ARAŞTIRMALAR...Refleksoloji, ayaklara uygulanan özel el ve parmak teknikleriyle  vücudun belli bölgelerinde bloke olmuş enerjiyi çözerek,    bedenin kendi kendisini iyileştirme gücünü harekete geçirmesidir. Refleksoloji denge sağlayan bir terapidir. Refleksoloji, stres, yorgunluk, uykusuzluk, migren, baş ağrısı, menopoz, regl sorunları, sırt ağrısı, romatizma, siyatik gibi sorunları gidermede yardımcı olur.

 Refleksoloji, hamileliğin ilk üç ayında tavsiye edilmez.

Refleksoloji ile ilgili bazı araştırmalar :

Doğum

¨       Ayak refleksolojisi uygulanan kadınlarda ağrıların azaldığı ve çalışma gücünün arttığı görülmüştür. (A)

¨       10 seans refleksoloji tedavisi gören hamile kadınlar çok daha az sancı ile doğurmuşlardır. (B)

¨       Doğumdan önce ayak refleksolojisi uygulanan hamilelerde doğum sonrası emzirme kapasitesinin arttığı saptanmıştır. (29)

Hamilelik

          Hamilelikte annenin ayağının uyarılmasının ceninin hareketliliğini artırdığı gözlenmiştir. (36)


Çocuk Sağlığı

¨       Zatürreeye yakalanan küçük çocuklara  ilaç tedavisiyle birlikte refleksoloji uygulandığında, sadece ilaç tedavisi görenlerden çok daha hızlı iyileştikleri görülmüştür. (21)

¨       Kolite yakalanmış çocuklara refleksoloji uygulandığında %50 oranında  ağlama sürelerinde azalma ve  çok daha hızlı iyileşme görülmüştür.  (11a.)   

¨       50 çocuğa uygulanan bir klinik çalışmada refleksolojinin idrar tutamama sorununu çok büyük ölçüde çözdüğü saptanmıştır. (C)

¨       Yüksek doz kemoterapi gören akut lösemi hastası çocuklara uygulanan el masajının bulantı, kusma, endişe durumunda ortaya çıkan hızlı nabız ve yüksek kan basıncı problemlerini gidermede etkili olduğu görülmüştür. (4)   

¨       Beyin felci olan çocuklarda, refleksoloji uygulananlarda uygulanmayanlara kıyasla önemli ölçülerde iyileşmeler görülmüştür. (8)

¨       Ayak refleksoloji uygulanan  zihinsel özürlü çocukların boyunda, kilosunda, sağlık durumunda, sosyal ve zihinsel gelişiminde refleksoloji uygulanmayanlara göre ciddi ilerlemeler görülmüştür. (11)   

 

 

Kadın Sağlığı

¨       Sancılı adet gören kadınların %95 'inde ayak refleksolojisi etkili olmuştur. (2)

¨       Adet öncesi semptomlar (PMS) yaşayan  kadınların %46 'sında refleksoloji etkili olmuştur. (37)

¨       Menopozlu 42 kadına ayak refleksolojisi uygulanmış, bunlardan   17 'si (% 40,5) tamamen, 20 'si (% 47,6) önemli ölçüde iyileşmiş, 4 'ünde (%9,5) etkili sonuçlar alınmıştır.  Hastalardan yalnızca 1’ inde sonuç alınmamıştır. (26)   

Erkek Sağlığı

¨       Refleksoloji, iktidarsızlık sorunu olan erkeklerde % 87.5 , diğer cinsel sorunlarda % 100 etkili olmuştur. (40)

¨       İlerlemiş prostat sorunu refleksoloji ile belirli bir ölçüde azaltılmıştır. (38)   

İyi Yaşlanma

¨       Ayak refleksolojisinin kanser, yaşlanma ve çeşitli hastalıklarda hücrenin yapısına zarar veren kimyasalların sayısını azaltarak yararlı antioksidantların ise sayısını artırarak iyileştirici rol oynadığı görülmüştür. (18)

¨       Ayak refleksolojisi uygulanan bireylerde kandaki yüksek kolesterol ve  yüksek monogliseridin düştüğü gözlenmiştir. (20)

¨       Kabızlık sorunu çeken bireylerin refleksoloji uygulanması sonucunda bağırsaklarının normal çalıştığı saptanmıştır. (12)

¨       Refleksoloji uygulanan kişilerde kan dolaşımının düzeldiği görülmüştür. (22)

¨       Ayak refleksolojisi böbreklerdeki kan dolaşımını düzenleyerek daha sağlıklı çalışmalarını sağlar. (23)

¨       Refleksoloji paspasında yürümek kan basıncını düşürür, ağrıları azaltır.Yaşlılarda kontrolü artırarak düşmeleri önler. (39)

¨       Refleksoloji uygulanan boyun kasılması olan bireylerde çok yüksek oranda iyileşme görülmüştür. (9)

¨       Ağrılı ve düzensiz sindirim sorunlarında ayak refleksolojisinin ilaçlardan daha etkili olduğu görülmüştür. (17)   

¨       Yorgunluk, uykusuzluk ve mide sorunları gibi rahatsızlıklar için kullanılan ilaçların yan etkilerinin giderilmesinde ayak refleksolojisi başarılı olmuştur. (32)   

¨       Ayak refleksolojisinin beyaz kan hücre sayısının eksikliğini (leukopenia) gidermede ilaçlardan daha etkin olduğu görülmüştür. (25)

Ağrıyı İyileştirme

¨       Refleksoloji böbrek ve idrar yolu taşlarının neden olduğu ağrıları azaltmaktadır. (27)

¨       Refleksoloji diş ağrısı çeken hastaların % 66 'sının ağrısını azalttığı gibi % 26 'sının semptomlarını ortadan kaldırmıştır. (42)

Ameliyat Sonrası İyileşme

¨       Böbrek ve idrar yolundaki taşlarını kırdıran hastalardan refleksoloji uygulananlarda ağrının daha az olduğu, çok geçmeden taşları düşürdükleri görülmüştür. (24)

¨       Ameliyat sonrası ağrı kesicinin yanı sıra ayak refleksolojisi yapılan hastalarda, sadece ağrı kesici alan hastalara göre şiddetli ağrıların daha az olduğu görülmüştür. (35)

¨       Laproskopi sonrası  ağrıların azaltılmasında ayak refleksolojisinin etkili olduğu görülmüştür. (34)

¨       Bypass sonrası uygulanan refleksoloji hastaların psikolojik ve fiziksel açıdan iyileşmelerini hız kazandırmıştır. (33)

İşverenler İçin Faydaları

Refleksoloji uygulanan çalışanların daha az hasta oldukları ve çok daha verimli çalıştıkları görülmüştür. (45)

**Parantez içindeki sayılar kaynak numarasıdır.
Kaynakça:


1. Alzheimer's "Old age converts to the New Age," Daily Mail , September 14, 1995

2. Amenorrhea Xiu-hua, Xu, "Analysis of 50 Cases of Amenorrhea Treated by Foot Reflex Therapy," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 36

3. Cancer (Anxiety and pain) Stephenson, N. L., Weinrich, S. P. and Tavakoli, A. S., "The effects of foot reflexology on anxiety and pain in patients with breast and lung cancer," OncolNursForum 2000, Jan.-Feb.;27(1):67-72

4. Cancer (Hand massage, Nausea, vomiting, anxiety in children undergoing chemotherapy) Ji-Eun Han, Master, RN, Young-Im Moon, PhD, and Ho-Ran Park, PhD. College of Nursing, Catholic University of Korea, Seoul, none, South Korea, "Effect of Hand Massage on Nausea, Vomiting and Anxiety of Childhood Acute Lymphocytic Leukemia with High Dose Chemotherapy," Presented at Back to Evidence-Based Nursing: Strategies for Improving Practice, Sigma Theta Tau International, July 21, 2004

5. Cancer (Pain and nausea) "Foot Massage: A nursing intervention to modify the distressing symptoms of pain and nausea in patients hospitalized with cancer," Grealish, L. Lomasney, A., Whiteman, B., Cancer Nurse 2000, June;23(3):237-43 (On-line review: "Reflexology Used for Cancer Patients," Internet Health Library, October 11, 2000)

6. Cancer (Quality of life) Hodgson, H. "Does reflexology impact on cancer patients' quality of life?," Nursing Standard, 14, 31, pp. 33-38

7. Cardio-vascular system Frankel, B. S. M., "The effect of reflexology on baroreceptor reflex sensitivity, blood pressure and sinus arrhythmia," Complementary Therapies in Medicine , Churchill, London, 1997, Vol. 5, pp. 80-84

8. Cerebral palsy Rong-zhi, Wang, "An Approach to Treatment of Cerebral Palsy of Children by Foot Massage," A Clinical Analysis of 132 Cases," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 26

9. Cervical spondylosis Shouqing, Gui; Changlong, Zhang and Desheng, Luo, "A Controlled Clinical Observation on Foot Reflexology Treatment for Cervical Spondylopathy," 1996 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 99-103

10. Children, mentally retarded , Feng, Gu; Zhao, Lingyun; Yuru, Yang; Jiamo, Hao; Shuwen, Cao and Xiulan, Zhang, "Comparative Study of Abnormal Signs in the Feet of Feebleminded Children, 1998 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 9 - 13

11. Children, mentally retarded , Lingyun, Yuru, Zhao; Yang Yuru, Feng gu; Jiamo, Hao; Shuwen, Cao and Xiulan, Zhang, "Observation on Improvement of Feeble-Minded Children's Social Abilities by Foot Reflexo-Therapy," 1998 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 24 - 28

11a. Colic, F–rfattare: Bennedbaek O, Viktor J, Carlsen KS, Roed H, Vinding H, Lundbye-Christensen S., "Originalets titel: Infants with colic. A heterogeneous group possible to cure? Treatment by pediatric consultation followed by a study of the effect of zone therapy on incurable colic," Publicerad: Ugeskr Laeger 2001 Jul 2;163(27):3773-8). Article published in Danish.(Institution: Aalborg Universitet, Institut for Matematiske Fag

12. Constipation Yuru, Yang; Lingyun, Chao; Guangling, Meng; Scuwe, Cao; Jia-Mo, Hao and Suhui, Zhang, "Exploring the Application of Foot Reflexology to the Preventions and Treatment of Functional Constipation," 1994 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, p. 62

13. Coronary heart disease Zhongzheng, Li and Yuchun, Liu, "Clinical observation on Treatment of Coronary Heart Disease with Foot Reflexotherapy, 1998 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 38 - 41

14. Diabetes Wang, X. M., "Type II diabetes mellitus with foot reflexotherapy," Chuang Koh Chuang Hsi I Chief Ho Teas Chi, Beijing, Vol. 13, Sept. 1993, pp 536-538

15. Diabetes Zhi-qin, Duan et. al., "Foot Reflexology Therapy Applied On Patients with NIDDM (non-insulin dependent diabetic mellitus)," 1993 China Reflexology Symposium , p. 24

26. Diabetes King, Ma, "Clinical Observation on Influence upon Arterial Blood Flow in the Lower Limbs of 20 Cases with Type II Diabetes Mellitus Treated by Foot Reflexology," 1998China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 97 - 99

17. Dyspepsia Zhi-wen, Gong and Wei-song, Xin, "Foot Reflexology in the Treatment of Functional Dyspepsia: A Clinical Analysis of 132 Cases," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 37

18. Free radicals Shouqing, Gui; Changlong, Zhang; Jixai, Dong and Desheng, Luoof, "A Preliminary Study on the Mechanisms of Foot Reflexo-Massage ã Its Effect on Free Radicals," 1996 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 128-135

19. Headaches Brendstrup, Eva and Launs¯, Laila, "Headache and Reflexological Treatment," The Council Concerning Alternative Treatment, The National Board of Health, Denmark, 1997

20. Hyperlipimia Shou-qing, Gui; Xian-qing, Xiao; Yuna-zhong, Li; and Wan-yan, Fu, "Impact of the Massotherapy Applied to Foot Reflexes on Blood Fat of Human Body," 1996 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, p. 21

21. Infantile Pneumonia Liang-cai, Pei, "Observation of 58 Infantile Pneumonia by Combined Method of Medication with Foot Massage," A Clinical Analysis of 132 Cases," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 34

22. Intestinal activity Bodner G, Eibl G, Hartig F, Pfeiffer KP, Herold M., "Influence of reflex zone therapy of the feet on intestinal blood flow measured by color Doppler sonography," [Article in German] Forsch Komplementarmed Klass Naturheilkd. 2001 Apr;8(2):86-9. (Universitatsklinik fur Innere Medizin, Innsbruck, Austria) (Copyright 2001 S. Karger GmbH, Freiburg (Mur E, Schmidseder) PMID: 11340315

23. Kidney Activity Sudmeier, I., Bodner, G., Egger, I., Mur, E., Ulmer, H. and Herold, M. (Universitatsklinik fur Innere Medizin, Inssbruk, Austria) "Anderung der nierendurchblutung durch organassoziierte reflexzontherapie am fuss gemussen mit farbkodierter doppler-sonograhpie," Forsch Komplementarmed 1999, Jum;6(3):129-34 (PMID: 14060981, UI: 99392031)

24. Kidney and Ureter Stones Xiaojian, Ying, "Foot Reflexology as an Accessory Treatment after External Lithotrity a Clinical Observation of 46 Cases, 1996 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, p. 58 - 59

25. Leukopenia (A pathological level of white blood cell count) Ya-zhen, Xu, "Treatment of Leukopenia with Reflexotherapy," 1998 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 32-37

26. Menopause Among women provided with foot reflexology at the conclusion of the study, 17 (40.48%) of the women had fully recovered, 20 (47.62%) had significantly recovered, 4 (9.25%) had effective results and 1 had ineffective results. Sun Jianhua, "Observation on the Therapeutic Effect of 82 Cases of Climacterium Syndrome (menopause) Treated with Reflexotherapy," 1998 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, pp. 60-61

27. Pain of kidney and ureter stones Eriksen, Leila, "Clinical Trials of Acute Uretic Colic and Reflexology," Reflexology: Research and Effect Evaluation in Denmark , Danish Reflexologists Association, Kolding, Denmark, 1993, p. 10

28. Migraine headache Testa, Gail W., "A Study on the Effects of Reflexology on Migraine Headaches" August 2000 (http://members.tripod.com/GTesta/Dissertationall.htm)

29. Milk secretion in new mothers Siu-lan, Li, "Galactagogue Effect of Foot Reflexology in 217 Parturient Women," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996 p. 14

30. Multiple scleorsis Joyce M, Richardson R. "Reflexology helps multiple sclerosis," JACM July 1997 10-12

31. Multiple scleorsis Siev-Ner I, Gamus D, Lerner-Geva L, Achiron A."Reflexology treatment relieves symptoms of multiple sclerosis: a randomized controlled study," Mult Scler. 2003 Aug;9(4):356-61(Complementary Medicine Clinic, Department of Orthopedic Rehabilitation, Sheba Medical Center, Tel-Hashomer, Israel) PMID: 12926840

32. Neurodermatitis Zhi-ming, Liu and Song, Fang, "Treatment of Neurodermatitis by Foot Reflex Area Massage (with a test group of 15 and a control group of 15)," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 16

33. Post surgical care (Foot massage)/ coronary Hattan J, King L, Griffiths P, "The impact of foot massage and guided relaxation following cardiac surgery: a randomized controlled trial," J Adv Nurs. 2002 Jan;37(2):199-207 (Institute of Nursing and Midwifery, University of Brighton, East Sussex, UK.  PMID: 11851788

34. (Perception of) Post surgical care (Foot massage) Hulme J, Waterman H, Hillier VF, "The effect of foot massage on patients' perception of care following laparoscopic sterilization as day case patients," J Adv Nurs. 1999 Aug;30(2):460-8 (Stockport Acute Services NHS Trust, Anaesthetic Department, Stepping Hill Hospital, Stockport, England) PMID: 10457249

35. Post surgical pain "Foot Rubs Easing Pain," Third Age. com, December 4, 1998

36. Pregnancy Diego MA, Dieter JN, Field T, Lecanuet JP, Hernandez-Reif M, Beutler J, Largie S, Redzepi M, Salman FA., "Fetal activity following stimulation of the mother's abdomen, feet, and hands," Dev Psychobiol. 2002 Dec;41(4):396-406

37. Pre-menstrual syndrome Oleson, Terry and Flocco, William, "Randomized Controlled Study of Premenstrual Symptoms Treated with Ear, Hand, and Foot Reflexology," Obstetrics and Gynecology , 1993;82(6): 906-11

38. (Hyperplasia of the) Prostate Xiao-li, Chen, "Hyperplasia of Prostate Gland Treated by Foot Reflex Area Health Promoting Method (with a group of 90 study participants)," 1996 China Reflexology Symposium Report , China Reflexology Association, Beijing, October 1996, pp. 32 - 33

39. Senior citizen, self-help Fuzhong Li, Peter Harmer, Nicole L. Wilson, K. John Fisher, "Healthy Benefits of Cobblestone- Mat Walking: Preliminary Findings," Journal of Aging and Physical Activity, 11(4), October 2003, p. 1

40. (Male) Sexual dysfunction Jianhua, Sun, "The Comparison of Curative Effects Between Foot Reflexology and Chinese Traditional Medicine in Treating 37 Cases with Male's Sexual Dysfunction," "Foot Reflexology as an Accessory Treatment after External Lithotrity a Clinical Observation of 46 Cases, 1996 China Reflexology Symposium Report, China Reflexology Association, Beijing, p. 75

41. Sinusitis Diane G. Heatley MD, Glen E. Leverson PhD, Kari E. McConnell RN, and Tony L. Kille "Nasal Irrigation for the Alleviation of Sinonasal Symptoms," presented Monday, September 25, 2000, at the American Academy of Otolaryngology--Head and Neck Surgery Foundation Annual Meeting/Oto Expo, being held September 24-27, 2000, at the Washington, DC Convention Center (http://www.askdrbob.com/archives/reference/sinus.htm) (Published in Otolaryngol Head Neck Surg. 2001 Jul;125(1):44-8)

42. Toothache Xue-xiang, Wang, "Relieve (150 Cases of) Toothache with Foot Reflexotherapy," 1994 China Reflexology Symposium Report, China Reflexology Association, Beijing, October 1994, p. 132 - 135

43. Urinary tract infection Yu-lian, Zao, "Clinical Observation on Treatment of Infection of Urinary Tract by Foot Massage," (19)96 Beijing International Reflexology Conference (Report), 1996, China Preventive Medical Association and the Chinese Society of Reflexology, Beijing, 1996, p. 17

44. Uroschesis (retention of urine) Cailian, Lin, "Clinical Observation on Treatment of 40 Cases of Uroschesis with Reflexology," 1998 China Reflexology Symposium Report, China Reflexology Association, Beijing, pp. 52 - 53

45. Employee sick days Eriksen, Leila, Reflexology: Research and Effect Evaluation in Denmark, Danish Reflexologists Association, Denmark, August 1995, pp. 15 - 16

A. "Easier Births Using Reflexology." by Gabriella Bering Liisberg, "Tidsskrift for Jordemodre," No. 3, 1989. B "The Effects of Reflexology on Labour Outcome," Dr. Gowri Motha and Dr. Jane McGrath, Forest Gate, London, England, Nursing Times, Oct. 11, 1989 C. "Reflexology in the management of encopresis and chronic constripation," Pedeatric Nursing, April 2003, Vol 15 No. 3

NASIL UYGULANIR..
 
Nasıl Uygulanır?
Hastadan rahat bir yatağa ayakları çıplak olarak yatması istenir. Refleksolog, onlara yavaşça dokunur ve deri altında derinde bulunan kristal ve taşımsı maddelerin yerini saptayarak, hangi organın hastalık tarafından etkilendiğini teşhis eder. Bir refeksolog, ayağı, kristalleri bulana kadar, aynen kör bir insanın Braille okuması gibi okur. Onların üzerine bastırdıkça, hasta bastırılan bölgede, bedenin bu organda temsil edilen bölgesinde ve bazen her ikisinde de acı hisseder. Tedavi, başparmak ya da başka bir parmağın kenarıyla basınç uygulanarak saat yönünde döndürülmesinden oluşur. Bu basınç genellikle oldukça derindir, ama acı verici olmak zorunda değildir. Her seans 10 dakikadan 45 dakikaya kadar sürer ve birkaç seansa ihtiyaç olabilir. Bir veya bir kaç tedavi seansından sonra belli refleks noktalarındaki acılar, yavaş yavaş, -vücudun kendi iyileştirme kuvvetleri fizyolojik dengesizliği giderdikçe- ortadan kalkar. Hatta sık şikayetler bir tek seanstan sonra da ortadan kalkabilir. Hastanın tedaviye tepkisi farklıdır. Bazı hastalar kendilerini duygusal olarak bitkin, bazıları da güçlenmiş hissederler.

Refleksoloji uygulayan kişi, anatomi ve fizyoloji bilgisine sahip olmalıdır Ayrıca hastalıkları da tanımalıdır.

Refleksoloji En Çok Hangi Alanlarda Kullanılır.



Refleksoloji En Çok Hangi Alanlarda Kullanılır.
REFLEKSOLOJİNİN İYİ GELDİĞİ RAHATSIZLIKLAR:
*MİGREN
*BAŞ AĞRISI
*MİDE REFLÜ-GASTRİT
*UYKU PROBLEMLERİ
*HAZIMSIZLIK-KABIZLIK-METABOLİK SORUNLAR
*OTİZM-SPASTİK ÖZÜRLÜ(CP SEREBRAL PALSY)
*MOTOR GERİLİK(YÜRÜME BOZUKLUKLARI)
*DEPRESYON
*PANİK ATAK
*ADET DÜZENSİZLİKLERİ VE ADET SANCISI
*STRES
*AKSİYETE(ENDİŞE)
*SİNİRLİLİK VE ASABİYET
*EKLEM AĞRILARI(ROMATİZMAL HASTALIKLAR)
*ALTINI ISLATMA(ÇOCUK VE YAŞLILAR)
*KALÇA AĞRILARI
*AŞIRI KİLO
*YORGUNLUK-HALSİZLİK
*GÖZ BULANIKLIĞI
*ASTIM VE NEFES SORUNLARI
*EL SOĞUKLUĞU
*FRİJİT VE ERKEKTE İKTİTARSIZLIK
*AYAK ÜŞÜTMELERİNDEN KAYNAKLANAN HASTALIKLAR
*TOPUK AĞRISI
*HEMOROİT(BASUR)
*BAĞIRSAKTA KOLİT
*YÜKSEK KOLESTROL-MONOGLİSER
*KAN DOLAŞIMI DÜZENSİZLİĞİ
*İDRAR YOLLARI AĞRILARI
*BEYAZ KAN (LEUKOPENİA)
*SİNİRSEL GERGİNLİK-BAŞ DÖNMESİ
*NEGATİF ENERJİ BİRİKMESİ
*SEBEPSİZ HEYECAN VE KORKULAR
*MİDE ŞİŞKİNLİĞİ-GAZ BİRİKMESİ
*YÜZ BÖLGESİNE GİDEN KANIN ÇOĞALMASI  

BEBEK REFLEKSOLOJİSİ

BEBEK REFLEKSOLOJİSİ   
 
Refleksoloji yeni doğan bebeklerde sağlıklı emasyonel ve nörolojik gelişimlerini sağlamak amacıyla uygulanmaktadır. Yapılan çalışmalar doğum sonrası ilk 3 ay düzenli refleksoloji uygulanan bebeklerin zeka seviyelerinde ve duygusal gelişimlerinde önemli farklılıklar olduğunu göstermektedir.
Eskiden beyin gelişiminin genetik faktörlere bağlı olduğu, dışarıdan yapılacak müdahalelerin beyin gelişiminde fazla rol oynayamayacağı düşünülürdü. Fakat son yıllarda yapılan araştırmalara göre dış etkenler bebeklerin zekâ gelişiminde oldukça etkili bir hale gelmiştir.

Beynin gelişimi gebeliğin ilk ayında başlıyor ve bebek 3–4 yaşına gelene kadar büyük bir hızla devam ediyor. 5 aylık fetüs 5 duyunun duymak ve dokunmak olmak üzere ikisine sahiptir. Küçücük kafasında her dakika 50.000 yeni hücre oluşmaktadır ve beyin öyle hızlı gelişmektedir ki 6. ayda hızla büyüyen beyin kabuğu kafatasına sığmak için kıvrımlar oluşturmaya başlar. 7. ayda fetüs beyni tüm yaşamı boyunca sahip olacağı 100 milyar beyin hücresinin hemen tamamını oluşturmuştur.

Her bebek düşünme, görme, duygu gibi beyin fonksiyonlarından sorumlu yaklaşık 100 milyar sinir hücresi ile doğar. Hayatın ilerleyen dönemlerinde ise bu doğuştan gelen 100 milyar sinir hücresinin üzerine yenileri üretilmemektedir.
Bebek beyni milyarlarca sinir hücresi ile donatılmış olarak dünyaya gelmektedir. Sinir hücreleri, bebeğin karşı karşıya kaldığı her deneyim ve uyarıcı karşısında birbirleri arasında bağlantı kurarlar.

Bu bağlantılar tekrarlanırsa kalıcı hale gelir ve kocaman bir ağa dönüşür. Bu ağ bir ömür boyunca kullanılacak olan zihinsel kapasiteyi barındırır. Bu, bebeklik döneminin zihinsel gelişim konusunda ne kadar belirleyici ve önemli bir dönem olduğunu bize gösteriyor.

Bebeğinizin sizden aldığı genetik mirası ve doğumdan sonraki ilk yıllarda karşı karşıya kaldığı uyarıcılar ve deneyimler onun zekâsının şekillenmesini sağlıyor. Uyarılan sinirlerle birlikte bebeğinizin zihinsel gelişimi hızlandırmaktadır. Bu bağlamda refleksoloji tedavisinin bebeğin zihinsel gelişiminde oldukça etkili bir rol oynadığını göstermektedir.

BEYNİN ÖN BÖLGESİNİN (Prefrontal korteks) GÖREVLERİ

- Dikkati verme ve sürdürme
- Dikkatin yönlendirilmesi
- Kısa-orta süreli ve işleyen bellek
- Sabır
- Planlama, tasarlama
- Yargılama
- Tepki kontrolü
- Düzenli olma
- Kendini kontrol edebilme
- Sorunları çözme
- Ayrıntılı düşünme
- Gelecekle ilgili öngörüde bulunma
- Hatalardan ders çıkarma
- Duyguları anlama ve ifade etme
- Empati kurma
- Sağduyu
- Moral
- Motivasyon
Beyin Ön Bölgesi (Prefrontal korteks)

-İnsanı diğer canlılardan üstün olmasını sağlayan beyin bölgesidir.
-Akıl ve kişilik, beyin ön bölgesinde oluşur.
-Beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerini belirleyen etkenler, akıl ve kişilik özelliklerinin oluşmasını sağlar.
-Bu etkenlerle çalışma özellikleri belirlenen beynin strese karşı ne şekilde ve ne düzeyde etkileneceği de belirlenir.
-Aynı stres farklı kişilerde farklı etkilerin oluşmasını sağlar.
-Bunun nedeni, her beyin ön bölgesinin farklı çalışma özelliklerine sahip olmasıdır.
-Milyarlarca hücreden ve bu hücreleri birbirine bağlayan trilyonlarca bağlantıdan oluşan ağ sistemi nedeniyle her
Bu nedenle beyin ön bölgesinin çalışma özellikleri sonucu ortaya çıkan hastalık durumu da kişiye özel olmalı, sınıflandırılmamalıdır.

Bu nedenle;
- HASTALIK YOKTUR, HASTA VARDIR
Beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerinin belirlenmesi

- Yerleşmiş tedavi biçimleri, nedene değil sonuca göre uygulanır ve beynin hastalık oluşturucu etkisi göz ardı edilir.
- Bu nedenle halen uygulanmakta olan tedavi yöntemlerinde beyin ön bölgesinin çalışma özelliklerini güçlendirmek için kullanılan bir yöntem refleksoloji dir.
- Beyin ön bölgesini değerlendirebilmek için önce çalışma özelliklerini görmek gerekir.

Refleksoloji terapisiyle birlikte fiziksel ve zihinsel gelişimi çok daha sağlıklı çocuklara sahip olabiliriz.   

OTİZM REFLEKSOLOJİ İLİŞKİSİ



OTİZM REFLEKSOLOJİ İLİŞKİSİ
Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir sendromdur. Nedeni bilinmemektedir. Kişi gördükleri, duyduklarını, duyumsadıklarını doğru bir şekilde algılayamaz; bu nedenle sosyal ilişkileri ve davranışlarında ciddi sorunlar vardır. Erkeklerde daha yaygın olarak görülür. Otizm ya kendi başına ya da zeka geriliği, öğrenme güçlüğü, epilepsi gibi diğer gelişimsel bozukluklarla birlikte ortaya çıkabilir. Otizm kelimesinin manası "kendine dönük"tür.

BELİRTİLERİ
Çevresine karşı ilgisizdir. Olaylara ve insanlara tepkisizdir. Genelde tek başınadır. İletişim güçlüğü çeker. Konuşma zorluğu vardır. İnsanlarla temas etmekten rahatsız olur. Tekrarlayıcı davranışlar yapar. Anlamsız kelimeleri tekrarlar. Ellerini kollarını çırpar, olduğu yerde sallanır, kendi etrafında döner.

Yaygın gelişim bozukluğu adı altında toplanan hiçbir süreç birbirinin aynı olarak seyretmez. Her biri kendi iç yapısı içinde farklı özellikler gösterirler. Ancak süreçte kendine özgü ortak özellikler bulunur.
Gelişimleri ne düzeyde veya nasıl bir yapıda olursa olsun onların hayatı ve dünyayı algılayış biçimleri bizim algılama şeklimizden oldukça farklı bir yapı göstermektedir.

TANI ÖLÇÜTLERİ
DSM IV’ (Ruhsal Bozukluklarin Tanisal ve Sayimsal El Kitabinin (The Diagnostic and Statistical Manual for Mental Disorders) dördüncü baskisi Amerikan Psikiyatri Dernegi tarafindan çikartilmistir ve psikiyatrik bozukluklarin siniflandirilmasinda kullanilir. DSM IV yalnizca belirtileri tanimlar ve ruh sagligi profesyonelleri tarafindan taninin güvenilirligini ve standartligini artirmak üzere kullanilir.) e göre otizm tanı ölçütleri şunlardır.

1- Aşağıdakilerden en az bir tanesinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal ( sosyal) etkileşimde niteliksel bozulma.
a)Toplumsal etkileşimi sağlamak için yapılan el, kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi bir çok sözel olmayan davranışta belirgin bir bozulma,
b)Yaşıtlarıyla gelişim düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe, onlardan uzak durma,
c)İlgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşmama,
d)Toplumsal veya duygusal karşılık vermeme,

2- Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde niteliksel bozulma,
a)Konuşulan dilin gelişiminde bozulma olması ya da hiç gelişmemiş olmaması
b)Konuşması yeterli olan kişilerde, başkaları ile söyleyişi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması,
c)Basmakalıp, yineleyici ( ekolali), ifadeler ya da özel bir dil kullanması,
d)Gelişim düzeyine uygun çeşitli imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama,

3- Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı ilgi örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma.
a)İlgilenme düzeyi üzerinde odaklanma açısından olağan dışı, basmakalıp ve yineleyici davranışlar çerçevesi içinde kalma,
b)Özgül, işlevsel olmayan, alışıla geldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya bağlanma,
c)Yineleyici motor manyerizmler ( parmak şıklatma, el çırpma, karmaşık vücut hareketleri)
d)Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşma.

TEDAVİDE REFLEKSOLOJİNİN YERİ
Kısa bir süre önceye kadar bazı uzmanlar otizmin tedavi edilemeyeceğini ısrarla söylüyor ömür boyu sürecek bir durum olduğu içinde ailelere çocuklarını gerekli kurumlara yerleştirmeleri tavsiyelerinde bulunuyorlardı. Halen birçok uzmana göre otizm tedavi edilemez. Öyle bir şey yoktur bir sefer otist demek ömür boyu otist demektir. Yeni yapılan araştırmanın aksine bu görüşlerin kesinlik kazanmadığı ortaya çıkmıştır.

Autism Research Institute ( Otizm Araştırma Enstitüsü ) otizmin tedavi edilebilir olduğunu ve çocukların iyileşebileceğini savunarak bir çok çevrenin saplantılı yaklaşımlarına rağmen, Otizm Araştırma Enstitüsü doktorları ve sağlık uzmanları çalışmalarıyla değişik yöntemler uygulanarak çocukların durumlarında ciddi oranda iyileşmelerin olduğunu ve hatta düzenli bir tedaviyle otizmin tamamen yenilebileceğini yapmış oldukları çalışmalarla kanıtladılar.

Otizm daha çok beyin ve bağırsak yollarına dokunan tıbbi bir durum olduğundan dolayı vücudu zararlı maddelerden arındırma metodları ve hücreleri yenilemeye yönelik çalışma olumlu gelişmeler göstermektedir. Refleksoloji ile hiçte yabana atılmayacak oranda olumlu gelişmeler görülmüştür.

Örnek verecek olursak Kanada’nın Quebec eyaletinde uygulanan bu yöntem ABD deki gibi olumlu sonuçlar vermektedir. Dünyanın ve daha bir çok ülkelerde her biri 20 dakika süren 10 seanslık küçük bir tedavide dahi anne ve babalar çocuklarında olumlu gelişmeler görmüşlerdir. Tam tedavi uygulamalarında azami oranda faydalanabilmek için bir çocuğun ortalama 70 ila 250 seans arası tedavi görmesi gerekmektedir.

Otistik çocuklarda ailelerin en çok şikayet ettikleri hiperaktiflik, agresiflik, mutsuzluk, kendine zarar verme gibi sıkıntıların kısa sürede olumlu sonuç vermesi yüz güldürücüdür. Refleksoloji seanslarında çoğu otist vakaların ilaç kullanmadan ayak altındaki ilgili sinir uçları dikkatle çalışma sonucunda olumlu sonuçlar alınmıştır. Tedavide hastanın ihtiyacına göre seratonin hormonu salgılatılır, konuşma merkezi düzenlenir, korpuz kollozumdaki bağ kuvvetlendirilir ve gaba düzenlenir.

Tedavi türlerinin değişik olması ve uzmanlık gerektirmesi sebebiyle her çocuğun otistlik dereceside göz önünde tutularak uygulanmaktadır. Refleksolojinin daha ileriki yıllarda bir çok hastalıkların tedavisinde olduğu gibi yaygınlık kazanacağı gerçeği ortaya çıkmıştır. 

SEREBRAL PALSY REFLEKSOLOJİ İLİŞKİSİ

SEREBRAL PALSY REFLEKSOLOJİ İLİŞKİSİ
Serebral Palsy (SP) gelişimini sürdüren beyinde oluşan bir hasara bağlı kalıcı hareket ve postür bozukluğudur. Beyindeki lezyon kas tonusu ve koordinasyonunda sorunlar yaratır, zamanla kas iskelet sisteminde ikincil bozukluklar da gelişir.

SP tablosu doğum öncesinde, doğum sırasında veya doğum sonrası erken dönemde oluşan beyin lezyonlarında görülür. Beynin erken gelişim döneminde ve ilerleyici olmayan beyin lezyonlarının tümü SP olarak tanımlanabilir. Nöromotor kontrol bozukluğu dışında SP’ de ayrıca görme, konuşma, yutma ve bilişsel işlev bozuklukları da olabilir.

Risk Faktörleri Öyküsünde aşağıdaki sorunlar bulunan bebeklerde SP riski yüksektir.
Doğum öncesi ,
Enfeksiyonlar ,
Kanamalar ,
Plasental yetmezlik ,
İlaç kullanımı ,
Travma ,
Radyasyon ,
Doğum Prematürite (36. haftadan erken doğum) ,
Düşük doğum ağırlığı (2500 gr’dan az) ,
Zor / Müdahaleli doğum öyküsü ,
Prezentasyon anomalileri ,
Çoğul gebelik ,
Doğum sonrası ( 0 – 6 yaş ) ,
Neonatal hiperbilüribinemi ,
Neonatal enfeksiyonlar sepsis, menenjit ,
Konvülsiyonlar ,
Kafa travması ,
Merkezi sinir sistemi enfeksiyonları ,

SP (serebral palsy ), beyin hasarı oluştuktan sonra vücutta tutulan bölgelere göre sınıflandırılabilir :
1)  Hemiplejik Tip : Vücudun bir yarısında tutulum vardır.
2)  Diplejik Tip : Bacaklarda baskın olmak üzere dört ekstremitede de tutulum vardır. Bu gruptaki hastaların çoğu 7 yaşa kadar yürür.
3)  Kuadriplejik Tip : Dört ekstremite birden şiddetli tutulmuştur. Bu hastaların sadece % 10’u yürür. 7 yaşa kadar yürüyemeyenlerden, hayatları boyunca ambulasyon beklenmez.

Beyinin tutulan bölgesine göre hastalık çeşitli tablolar ile çıkabilir. Buna göre fizyolojik sınıflama yapılırsa:

1) Spastik tip: En sık rastlanılan tiptir. Piramidal sistem tutulumu mevcuttur. Hipertonisite vardır ve daha çok fleksor kas grupları etkilenir.
2) Atetoid tip: Basal ganglionlar tutulmuştur. İstemsiz hareketler, konuşma güçlüğü ve anlamsız yüz gibi belirtiler vardır.
3) Ataksik : serebellum ve beyin kökü tutulumu vardır. Tremor, nistagmus ve denge problemleri izlenir.
4) Yaygın bozukluk : Rijidite, zeka geriliği, yürüme ve konuşma bozukluğu, ağızdan tükrük akması, idrar - gaita inkontinansı gibi belirtiler ile seyreder. Prognozu en kötü tiptir.

Klinik muayenede ; motor, postür ve denge problemlerine ek olarak duyu bozukluğu, konuşma bozukluğu, algılama bozukluğu, zeka geriliği, epilepsi, iskelette gelişme bozukluğu, kalça çıkığı ve hipersalivasyon olabilir. Daha çok spastik ve hemiplejik tip hakimdir. Ekstremiteler tutulduğunda karakteristik bir postür alırlar.

SEREBRAL PALSİDE TEDAVİ AMAÇLARI

•Sosyalite
•Okul katılımı
•Ağrıların azaltılması
•Mobilite ve fonksiyon’un arttırılması
•Eklem çıkıklarının önlenmesi
•Oturma ve yeterli yürümenin sağlanması

SEREBRAL PALSİDE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
1)Medikal tedavi:Beslenmeyi düzenlemek Nöbetleri durdurmak
Genel sağlık önlemleri (aşılama). Spastisite ve hareket bozukluğunu azaltmak. Oral medikasyonlar. İntratekal medikasyonlar
Kemonöroliz (fenol,botulinum toksini)
2)REFLEKSOLOJİ
3)Psikolojik tedavi
4)Özel eğitim
5)Fizyoterapi
6)İş-uğraşı terapisi
7)Ortezler
8)Ortopedik tedavi. Düzeltici alçılama. Cerrahi Tedavi
9)Nöroşirurjik girişimler. Talamotomi. Derin beyin stimulasyonu.Selektif dorsal rizotomi
10)Elektrostimulasyon. Fonksiyonel elektrik stimulasyon yöntemleri Repetatif manyetik stimulasyon

REFLEKSOLOJİ İLE TEDAVİ;
SP’nin tedavisi var mıdır?
Merkez sinir sistemine çeşitli yöntemlerle gönderilen duysal uyarıların refleks olarak motor yanıt oluşturduğu bilinmektedir. SP’de yoğun olarak kullanılan refleksoloji tedavisi uzmanların çoklu araştırma prensibine dayanan ve ilgili sinir uçlarına manüel bası ile uygulanan terapilerdir.

Beynin sağlam bölgeleri hasarlı bölgelere ait fonksiyonları üstlenmesine , yeni sinapslar oluşmasına yardımcı olunur ve 5–6 yaşına kadar beyindeki nöronlar yeniden organize olurlar, buna bağlı olarak bazı fonksiyonlar kısmen kazanılmaktadır. Bu sürece nöronal plastisite denmektedir. Refleksoloji ile nöronal plastisiteyi hızlandırmak ve duysal entegrasyonu artırmak ve bazı yöntemlerin erken aylardan itibaren uygulanması ile başarılı sonuçlar alınmıştır. Refleksoloji ile bu yöntem tüm dünyaca kesinlik kazanmış ve uygulama yelpazesi günden güne artış göstermiştir.

Refleksoloji tekniklerin genel amacı kas tonusunu normalleştirmek, gövdede ileri denge reaksiyonlarını geliştirmek ve normal hareket paternlerini fasilite etmektir. Bazı uyarı noktalarından verilen basınç kas iğciğinden kalkan germe refleksini inhibe ederek spastik kas tonusunu azaltır.

Refleksoloji de amaç: Anormal postür ve paternlerin düzeltilmesi, oluşabilecek deformitelerin önlenmesi, mevcut becerilerin geliştirilmesi, yeni becerilerin öğretilmesi, üst ekstremitelerin fonksiyonel kullanımı sağlamak, yürüme eğitimi vermek, konuşama merkezine yapılan çalışma ile anlaşabilir konuşmayı sağlamaktır. Refleksoloji merkezlerimizde hastanın çocuk olduğu, ruhsal ve fiziksel gelişimi için çevresi ve diğer çocuklarla iletişiminin önemi unutulmamalı, topluma kazandırılmış mutlu bir birey olması hedeflenmelidir

ANATOMİ BİLGİLERİMİZ

ANATOMİ SİSTEMLERİMİZ


                 
GİRİŞ VE ANATOMİNİN TANIMI
Anatomi, vücut bölümlerinin yapısını ve gelişimini inceleyen bir bilim dalıdır. Bu bilim dalı,
vücut bölümlerinin yapılaşması ve biçimleri ile ilgilendiği için, Morfoloji'nin bir alt grubu veya
bölümü olarak kabul edilmiştir. Buna karşılık, organların fonksiyonlarını ele alıp inceleyen
ve bu konuda araştırmalar yapan bilim dalı ise fizyolojidir. Tanınmış Alman yazarı Goethe,
Anatomi ve Morfoloji'yi bir anlamda ele alır. Tanımını da, yaşayan vücudun yapı ve biçimini
inceleyen ve öğreten bir bilim dalı olarak yapar.
Anatomi sadece insanları inceleyen, insan yapısı ile ilgilenen bir bilim dalı değildir. Diğer
canlıları da belli yöntem ve programlar içinde ele alır. Belirli sınırlar içinde inceler ve böylece
normal morfolojik esasları bulmaya çalışır.
Bir öğreti olarak düşünüldüğünde, öncelikle insan vücuduna yönelir ve vücudun yapı ve
morfolojisi ile ilgili bilgi ve prensipleri belirleyip ortaya koyar. Sonuçta, tıp dalında görev yapacak hekim ve hekim yardımcılarına, insan vücudu ile ilgili bilgileri vermeyi hedefler. Bir tıp
elamanının varlığı, yaşayan insanlarla birlikte düşünülür. Bu nedenle günümüzde Anatomi,
canlı organizmanın yapısı ve yapılaşmasının üzerine kurulmuş bir bilim dalıdır.
 Sistematik Anatomi
İnsan vücudunda organların bir araya gelerek oluşturduğu sistemleri inceler.Klasik tıp eğitiminin başlangıcında genellikle ağırlıklı olarak "Sistematik Anatomi" ele alınır.
Öğretime, bu bilgileri destekleyici nitelikte, klinik bilgilere temel olmak üzere, "Topoğrafik Anatomi" ile devam edilir.
Sistematik anatomi de, organizma sistemlere ayrılarak ayrı ayrı ele alınır. Bu sistemler şunlardır:
■ İskelet sistemi,
■ Kas sistemi,
■ Sindirim sistemi,
■ Solunum sistemi,
■ Kalp ve dolaşım sistemi,
■ Üro-genital sistem,
■ Endokrin sistem,
■ Sinir sistemi ve duyu organları.
Yukarıda belirtilen bu sistemleşme, her ekole göre küçük değişiklikler gösterebilir. Ancak,temelde büyük bir ayrılık görülmez. Fakat, organları sistemler haline getirirken, bazı önemli prensiplere uymak gerekir. Sistemler oluşturulurken, organların ya aynı fonksiyonları göstermelerine dikkat edilir, ya da embryonal kaynakları gözönüne alınır.
Hareket sistemi İskelet Sistemi : Bu sistem içerisinde kemikler, eklemler ve kirişler (bandlar)dikkate alınır. Bu elemanların bütünü, aynı fonksiyonları ortaya koymak üzere, önemli bir destek oluşturma görevini yüklenmişlerdir.
Kas Sistemi : Bu bölüme sadece kaslar dahil edilir. Bu bütün içinde, kasların örtüleri, kirişleri ve içi sıvı dolu olan "bursa" adı verilen boşluklar da incelenir. Bazı ekollerde çoğu kez kas ve kemikler "Hareket Sistemi" adı altında birlikte ele alınırlar. Buna göre, hareket sisteminin aktif elemanlarını kaslar, pasif elemanlarını ise kemikler ve eklemler oluşturur. Bu sistem vücut yapısı içinde, temel olarak ana rol üstlenmiştir.
Sindirim Sistemi : Canlı organizmada, hayatiyetin sürdürülebilmesi için gerekli gıdaların alınması,sindirime uygun hale getirilmesi ve bu gıdaların hazmedilmesi, sindirim sistemini oluşturan organlar tarafndan sağlanır. Özet olarak ağız boşluğu, yutak, yemek borusu, mide ve barsaklar, barsak salgı bezleri, karaciğer ve pankreas bu sistemi meydana getiren önemli organlar olarak belirtilir.
Solunum Sistemi : Bu sistemin asıl görevi, canlı organizma için gerekli olan oksijenin alınması ve dışarıya çıkan CO2'nin atılmasıdır. Bu sistemde merkez organ olarak akciğerler kabul edilir. Burun boşluğu (bazen ağız boşluğu), yutak, hava borusu (trachea) ve hava borusunun dalları bu sistemi oluşturur. Hemen burada önemli bir konunun belirtilmesi gerekir. Hava yolu içerisinde sesin oluşması ile görevli ses telleri ve bunların yer aldığı bölüm (larynx) de bulunur. Bu bölüm kapatılarak hava yolları engellenebilir.
Kalp ve Dolaşım Sistemi : Canlı organizmada en küçük birimlere kadar kanın gönderilmesi, oksijen alışverişinin yapılması ve metabolizma artıklarınında vücut dışına çıkartılması gerekir. Bu iş için görevli sisteme "Dolaşım Sistemi" denir. Dolaşım sisteminin merkez organı kalptir. Bu organın çalışması ile kan, büyük ve küçük dolaşıma sevkedilir. Dolaşım sistemi içerisinde iki sıvının sirkülasyonu söz konusudur. Kan ve linfa sıvıları,bu sistem içinde kendilerine ait yollar içerisinde dolaşırlar. Linfa damarları, kan damarlarının yanında komşu bir yapı oluştururlar. Kandan emildikten sonra dokulara aktarılan ve fonksiyonunu tamamlayan linfa sıvısı çok ince yapıdaki linfa yolları ile belli merkezlere taşınır ve tekrar kana verilir. Fakat bu yol boyunca linfa damarları, linfa düğümleri adı verilen ara istasyonlardan geçerler ve bu şekilde bir süzülme sağlanmış olur.
Üro-genital Sistem : Bu sistemi oluşturan organlar, ayrı kaynaklardan gelişirler. Fakat fonksiyonel ve ortak bölümleri vardır. Sistem içinde idrar yolları ve genital organlar yer alır. Metabolizma ile ortaya çıkan ve canlı organizma için zararlı olan artıklar, idrar yolları ile dışarıya atılırlar. Böbrekler, idrar yolları (ureter ve urethra) ve idrar kesesi buraya dahil olan organlardır. Genital organlar ise üreme görevini yaparlar. Ovarium, yumurtayı ileten yollar, uterus, vagina ve dış genital organlar, kadın genital organını oluşturur. Testisler, vesicula seminalis, iletim yolları, birkaç salgı bezi ve dış genital organlar ise erkek genital sistemini meydana getirirler.
Endokrin Sistem : Vücuttaki iç salgı bezleri bu sistemde yer alır. Bu bezlerde üretilen salgı dışarıya verilmez, doğrudan kan veya linfa yollarına iletilir. Bazı endokrin bezler, komşu organların çok yakınında ve içlerinde yer alırlar. Ancak onların parankiminden izole edilmiş bir durum gösterirler.
Sinir Sistemi ve Duyu Organları : Sinir sistemi, çeşitli yollarla gelen uyarıları alıp düzenleyen, azaltan veya çoğaltan, daha sonra bu uyarıları belirli merkezlere ileten elemanların biraraya gelmesi ile oluşur. Merkezde beyin ve omurilik (medulla spinalis) vardır. Perifer olarak da Perifer Sinir sistemi'nden meydana gelen bölümlerden oluşur.Bu sistem, vücudun bütün organları arasında koordinasyon görevi yüklenmiştir ve bu nedenle çok önemli bir yapı gösterir.
Duyu organları içerisine ise deri, tırnaklar, kıl (ve saçlar), göz, kulak, koku ve tat alma organları girmektedir. Burada duyu organı olarak verilen deri, aynı zamanda ısı düzenlemesi ve koruma görevini de yapar.
 VÜCUDUN BÖLÜMLERİ, ANATOMİK DÜZLEMLER,
EKSENLER VE YÖNLER
Bütün meslek dallarında olduğu gibi, anatomi bilim dalında ve hekimlikte de özel tarif ve terimler vardır. Bu tarif ve terimler, çabuk ve doğru açıklama ve aynı zamanda doğru anlaşılmayı sağlar. Bu nedenle anatomi derslerinde, bu tıp disiplinine ait özel tarif ve terimlerin
 
Sözlük ve Kavram Dizini
Abductio (onis) : Vücut orta çizgisinden / düzleminden uzaklaşma
Adductio (onis) : Vücut orta çizgisine / düzlemine yaklaşma
Anterior : Ön, ön tarafta bulunan
Apex : Tepe / uç
Basalis : Tabana ait
Bursa : Torba / kese
Cauda : Kuyruk
Circumduction : Çepeçevre / dairesel hareket
Cranialis : Kafa (baş) ile ilgili
Dexter : Sağ (yan)
Distal (distalis) : Merkezden veya gövdeden uzakta.
Dorsal (dorsalis) : Sırta ait / sırt taraf
Dorsum : Sırt
Extensio (onis) : Açma / germe
Externus : Dış / dışta bulunan
Flexio (onis) : Bükülme. Fleksion
Frontalis : Alına ait / alınla ilgili
Internus : İç / içte olan
Lateral (lateralis) : Dış / dış taraf
Medial : İçyan
Median ( madianus) : Ortada olan / ortada
Oppositio ( onis) : Muhalefet / karşıt
 (Burada el başparmağının diğer parmaklara yaklaşması)
Palma : Avuç, elayası
Perifer (periphericus) : Dış taraf, merkezden uzakta (dışta)
Planta : Ayak tabanı (çukuru)
Posterior : Arkada bulunan
Profundus : Derin
Pronatio (onis) : Döndürme, içe dönme (al ve ayak sırtının içe döndürülme hareketi)
Proximalis (proksimal): Gövdeye yakın
Reposition : Eski (ilk) duruma dönüş
Sagitta (ae) : Ok
Sinister (tra) : Sol, sol yan (daki)
Superficialis : Yüzyesel, sathi olan
Superior : Üst, üstte olan
Supination : Elayasının, ön tarafa getirilmesi.
Transversalis : Enine olan, transvers olan
Truncus : Kök, sap, gövde
Ventralis : Karına doğru, ön tarafta
Vesicula : Küçük kesecik, torbacık

HÜCRE VE DOKULARIMIZ


HÜCRE VE DOKU
 
GİRİŞ
Bakteriler ve virüsler gibi tek hücreli canlıların dışındaki bütün canlılar, küçük yapı taşları kabul edilen hücrelerden meydana gelmişlerdir. İleri derecede bir yapıya sahip olan insan,hayvan ve bitkiler pek çok sayıda hücrenin bir araya gelmesi ile oluşmuşlardır. Buna göre,canlı organizmanın en küçük yapı taşı hücredir. Bütün hücreler beslenme, büyüme, uyarılara cevap verme ve üreme özelliklerine sahiptirler.
Bütün hücreler aynı yapı planına sahiptirler. Basit olarak nucleus (çekirdek) ve stoplazmadan oluşmaktadırlar. Ancak; olgun eritrositlerde nucleus yoktur. Herbir hücre tipinde nucleus ve stoplazma, birbirlerine göre belirli bir büyüklük ilişkisi içindedirler.
Yukarıda belirtilen özellikleri ile hücre ancak ışık mikroskopu düzeyinde görülebilir. Elektron mikroskopu düzeyinde olmak üzere bir hücrenin yapısına bakıldığında, hücreler de bazı tamamlayıcı hayati organellerinin varlığıda görülür.Hücrenin esas yapısını oluşturan stoplazma, dıştan ince bir örtü ile çevrilmiştir. Buna hücre membranı denir. Aynı şekilde hücre çekirdeği de yine bir memranöz yapı ile kuşatılmıştır.Hücre çekirdeğinin membran içindeki bütün yapısal elemanlarına nucleoplazma adı verilir.Hücre çekirdeğinin önemli ve hayati bölümlerinden birisi de Desoxyribonucleinasit (DNA)dir.Ayrıca hücre çekirdeğinde bir veya birkaç partikül halinde Ribonucleinasit (RNA) de bulunur.Bütün hücreler canlılığın tipik ve belirli özelliklerini ortaya koyarlar. Buna göre hücreler :
Uyarılabilirler
Metabolizma ve enerji değişimi yapabilirler
Hareket edebilirler
DOKU
Aynı fonksiyon ve yapı biçimini gösteren hücreler, hücreler arası madde ile bir araya gelip bütünleşerek dokuyu oluştururlar. İnsan vücudunda dört çeşit esas doku vardır:
Epitel doku
Bağ ve destek doku
Kas doku
Sinir doku
Bu dokular, bütün organların yapı materyallerini oluştururlar. Belirli iş ve görevler ile değişik dokuların bir araya gelişi sonunda "organlar" oluşur. Herbir organı oluşturan doku, bu organın fonksiyonuna göre ve bu organa özgü olabildiği gibi, bir çok doku türlerini de beraberce taşıyabilirler. Birden fazla doku türünün birlikte yer almasına şu örnekler verilebilir :
Kas lifleri, bağ dokusu, damarlar ve sinirler biraraya gelerek "kas doku"yu oluştururlar.Bez epiteli kanalcıkları, bağ doku, damarlar ve sinirlerin bir araya gelmeleri ile de "böbrek"oluşur.
Dokular, özel görevlerdeki aşırı yüklenmelere (çalışmalara) hipertrofi (hypertrophie) ve/veya hiperplazi (hyperplasie) ile cevap verirler. Azalan faaliyetler ise atrofiye (atrophie) yol açar.
Dokuların diğer bir özelliği de "rejenerasyon" dur. Bu sayede, herhangi bir nedenle doku kaybı ortaya çıktığında, yeni doku oluşumu ile bu kayıplar karşılanır. Örneğin, normal olarak yaşlanan ve fonksiyon dışı kalan hücreler, yeni yapılan hücreler ile dengelenir. Bu duruma"fizyolojik" rejenerasyon adı verilir. Ancak, şunu belirtmek gerekir ki, dokuların rejenerasyon yeteneği de farklı derecelerdedir. Ayrıca yaralanmalar sonucu iyileşen yara yerinde ortaya çıkan yeni doku, bağ dokusu olup, gözle görülebilen bir iz bırakır. Burada bir rejenerasyondan söz edilemez. "Dejenerasyon" ise dokunun bozulması, bir başka deyişle kendine has özelliğini kaybetmesidir. Bu duruma bağlı olarak kendine has özelliği olan hücreler görev yapamaz duruma düşerler.
Yüklenmiş oldukları iş ve bu işin özelliğine göre, bazı organlar bir araya gelerek sistemleri oluştururlar. Sistemlerin oluşturulmasına şu örnekler verilebilir :
Burun, gırtlak (larynx), trachea ve daha küçük hava yolları (bronchus ve bronchiolus), akciğerlerle birlikte "solunum sistemi"ni oluşturur.
Kemikler, eklemler ve bağlar da beraberce "iskelet sistemini" (pasif hareket apereyini)oluşturur.
Bağ ve Destek Doku
Bağ ve destek doku vücutta çok yaygın olarak bulunur. Bu yapı, doku ve organların içinde ve organların arasındaki boşluklarda yer bulur. Vücudun bütünü içinde son derece önemli bir yer tutar. Bağ dokusu, kendi içerisinde pek çok açıdan sınıflandırılabilir. Örneğin, hücreler arası maddeye göre "şekilsiz" bağ ve destek dokusu veya "şekilli" bağ ve destek dokusu olarak iki esas gruba ayrılabilir.
Bağ dokusu, vücuttaki dokuları organlara, organları da sistemlere ulaştıran bağlayıcı bir yapı olarak tarif edilebilir.Destek dokuda, ya destek (payanda) olma veya metabolizma fonksiyonu ön plandadır. Bu duruma göre eğer destek fonksiyonu ön planda ise, metabolizma fonksiyonu azalmıştır veya belirtilen durumun tamamen tersi de olabilir. Destek doku da, kendi içersinde değişik tiplere ayrılır. Kemikler ve kıkırdaklar destek dokuyu oluştururlar.
Kemikler
Kemikler pasif hareket organlarının en önemli kısımlarını meydana getirirler. Vücudun değişik yerlerinde, değişik yapı ve durumlarda biraraya gelen kemikler, bir yandan vücudun iskeletini oluştururken, öte yandan beyin, omurilik, bazı duyu organları ve iç organlarını koruycu görevler de yüklenmişlerdir. Belirli tarzlarda ve durumlarda biraraya gelen kemikler eklemleri meydana getirerek, vücudun hareketini sağlarlar.
Kemik Yapı
Bağ dokusu hücreleri özel fonksiyonel şekil kazanarak kemik hücrelerini meydana getirirler. Bunlara "kemik yapıcı" hücreler (osteoblast) adı verilir. Kemiğin esas yapısı, organik ve anorganik elemanlardan oluşur. Yetişkinlerde kemik ana maddesinin 2/3 kadarı mineral tuzlardan, 1/3 kadarı ise organik esas maddeden (ossein) meydana gelir. Taze kemikte,sözü edilebilir bir bükülme özelliği görülür ki, bu durum kemik esas (ara) maddesi içindeki bağ dokusu lifleri sayesinde sağlanır. Bir kemikte organik kısmın yanması ile geriye mineralçatı kalır. Bu durumda kemiğin elastikiyeti ortadan kalkar ve çabuk kırılır. Buna karşılık, asit ile muamele edilen bir kemikte mineral tuzlar ortadan kalkar ve geriye sadece organik kısım kalır. Bu durumdaki kemikte kırılma görülmez. Fakat son derecede küçük kuvvetler ile eğilme ve elastikiyet gösterir. Bu bakımdan kemiklerin fonksiyonel yapıları için, belirli oranlarda olmak üzere, gerek organik ve gerekse anorganik yapı taşlarının kemik yapısı içinde yerlerini almaları şarttır.
Vücuttaki kalsiyumun %99'u kemiklerde kalsiyum tuzlarışeklinde depo edilmiş olarak bulunur. Kalsiyum tuzları röntgen ışınları için geçirgen değildir ve bu bakımdan röntgenografik tetkik ve teşhislerde hekimler için önemli bir fonksiyon görürler.
Kemik Şekli
Vücuttaki kemikler şekillerine göre kısa, uzun ve yassı olmak üzere ayrılırlar. Kürek kemiği(scapula) yassı kemiklere, el ve ayak kemikleri kısa kemiklere örnek olarak verilebilir. Uzun kemikler ise, boru şeklinde, içleri boşluklu olarak tarif edilirler. Kol kemiği (humerus) ve uyluk kemiği femur) bunlar için en tipik örneklerdir.Makroskopik olarak kemikler iki ana kısımdan oluşurlar. Kemiklerin yüzey kısımları sağlam yapı gösteren kompakt bir tabaka ile sarılmıştır. Bu kompakt yapılar arasında özellikle kemiğin orta kısımlarında ise, gözenekli ve daha zayıf oluşmuş spongiöz (süngerimsi) bölüm yer alır. Bir diğer tarif ile, kompakt yapı, kemiklerde sanki bir kabuk oluşturur. Uzun kemiklerin uçlarında (epiphys) yer bulan gevşek yapı içerisinde ise, özel şekillenmeler görülür. Bu yapılaşmalar fonksiyonel bakımdan çok önemlidir. Küçük gözenekleri birbirlerinden ayıran kemik bölmeler, bu bölgeye intikal eden basınç ve çekme kuvvetlerine göre düzenlenmişlerdir. Aynı zamanda, kemiği oluşturan ağır maddenin büyük kısmı da kullanılmadığından, kemik ağırlığında azalma elde edilmiş olur. Bir başka deyişle kemikte hafiflik sağlanır.
Bütün kemikler dıştan ince bir bağ dokusu örtüsü (periost) ile örtülmüşlerdir. Bu örtü, gerek kemiğin ve gerekse kemik iliğinin beslenmesinde önemli görevler yüklenmiştir. Özelliklekemik kırıklarında yeniden iyileşmede çok büyük bir önemi vardır. Kemikler ile ilgili olmak üzere aşağıdaki kısa bilgiler verilebilir :
Uzun süren mekanik etkiler (basınçlar) ile bir kemik, ilgili yerde tamamen bozulmaya uğrayabilir.
Uzun zaman fonksiyon görmeyen uzuvların kemik yapısında trabeküllerin incelmesi ile, kemikde önemli oranda zayıflık ortaya çıkabilir (kemik atrofisi).
Vücuttaki kalsiyum miktarındaki bozukluk sonucu, bir kemiğin mekanik dayanıklığı ileri derecede azalır (osteoporoz). Bu duruma daha ziyade ileriki yaşlarda rastlanır.
Kemik kırıklarına "fraktür" adı verilir. Kırık iyileşmesi "callus" oluşumu ile sağlanır
Kas Dokusu
Bu yapı, kasılma özelliğini taşıyan kas fibrillerinden (myofibril) meydana gelmiştir. Kas dokusu "myoglobin" ihtiva ettiği için kırmızı renkte görülür. Fonksiyonel olarak kas hücreleri kasılma (kısalma) ve uzama (gerilme) özelliğine de sahiptirler. Aktif olarak fonksiyon gösterdikleri, bir başka deyişle kasıldıkları için, hareket apereyinin aktif elemanları olarak tarif edilirler. Nitekim içi boşluklu organların küçülmeleri de bu şekilde mümkün olur.
Kas dokusu morfolojik ve fonksiyonel olarak düşünüldüğünde aşağıdaki gibi iki esas gruba ayrılır :
Düz kaslar
Çizgili kaslar
Çizgili kaslarda kendi aralarında ikiye ayrılır.
İskelet kası
Kalp kası
Bazı ekollerde kalp kası doğrudan üçüncü bir kas türü olarak kabul edilir. Düz kaslar ile çizgili kaslar arasında bazı farklılıklar göze çarpar. Örneğin, düz kaslar otonom sinir sistemi,çizgili kaslar ise somatik sinir sistemi tarafından innerve edilirler. Ayrıca, düz kasların fonksiyonları irade dışı gerçekleşir ve kasılmaları uzun zaman devam eder. Buna karşılık çizgili kaslar irade dahilinde fonksiyon gösterirler ve süratle kasılırlar. Çizgili yapıda olmasına rağmen kalp kasıda otonom sinir sistemi tarfından uyarılır ve otonom olarak çalışır.
Düz Kaslar
Bu kas dokusu özellikle damarların ve boşluklu organların duvarlarında tabakalar meydana getirir. Yavaş, ritmik, irade dışı ve otonom olarak çalışırlar. Kas kontraksiyonu ile peristaltik hareketler ortaya çıkar. Bazı kimyasal maddeler ile otonom sistem uyarılabilir ve buna göre düz kas fonksiyonlarıda değişir (asetilkolin ile parasimpatik ve adrenalin ile de simpatik sistem). Fonksiyon sırasında, düz kaslar büyük bir enerji harcamadan tonus (kasılma) durumlarını muhafaza edebilirler. Örneğin; idrar kesesi, uterus ve damar duvarı gibi. Düz kas lifleri ortalama olarak 15-40 mikron büyüklüğündedir. Fakat bu boyutlar daha da büyüyebilir.
Örneğin, hamile bir kadının uterus duvarındaki kas hücreleri 500 mikron kadar olabilirler.
Çizgili kaslar
İskelet Kası : Hareket sistemi içerisinde fonksiyon yüklenmiş olan kaslar "çizgili kas" yapısındadır. Kaslar genellikle iskeletin bir yerinden başlayıp, diğer bir yerine tutunarak sonlandıkları için bu adla tarif edilmişlerdir. Ancak, iskelet kaslarına, baş ve boyun organlarında da rastlandığını belirtmek gerekir. Örneğin; dil, pharynx ve larynx'in yapısında ve oesophagus'un üst kısımlarında çizgili kas vardır. Bunların iskelet yapı ile hiçbir ilişkisi yoktur.
İskelet kasının temel fonksiyonel elemanı kas lifleridir. Bunların kasılması ile hareket meydana gelir. Kas lifleri, kollagen ve elastik liflerden oluşmuş bir örtü ile dışarıdan bir manşon gibi sarılmışlardır. Böylece kas demetleri ve kas grupları meydana gelir. Vücut ağırlığının yaklaşık olarak %40'ı iskelet kasları tarafından meydana getirilir. İskelet kaslarının lif uzunlukları 15 cm'e kadar ulaşabilir. Lif kalınlığıda 10-100 mikron arasındadır. Bir kas, ardı ardına uyarıldığında, kasta yorulma ortaya çıkar ve kontraksiyonu azalır. Bu yorulma olayı, kas yapıda ortaya çıkan süt asitinin artması ile görülür. Kas yorulmalarına karşı, sıcak banyo ve masaj ile, kan ve linfa sirkülasyonunun iyi bir şekilde sağlanması şarttır.
Sportif hareketler (antremanlar) ile kaslar geliştirilebilir. Sinir harabiyetine bağlı olarak veya kasların az çalışmaları ile kas yapıda bir küçülme meydana geldiğinde "atrofi" den söz edilir.
1 mm3'lük küçük bir kas dokusunda yaklaşık olarak 200 çizgili kas lifi ve 700 kadar kapiller bulunur. Dinlenme halinde bu kanalcıkların pek çoğu açık durumdadır. Böylece kasdokusu, ihtiyacı olan kanı rahatlıkla almış olur. Kas dokusu içinde bulunan süt asiti, kapillerin genişlemesine yol açar.
İskelet kaslarının büyük bir bölümü kiriş yapılar aracılığı ile kemikler üzerine tutunurlar. Ancak, yüzde bulunan bazı kaslar (mimik kaslar) doğrudan kemik yapı ile bağlantı kurarlar. Kiriş yapıların fonksiyonel önemi çok fazladır. Kasın kontraksiyonu ile ortaya çıkan kuvvetlerin azami miktarda ve doğrudan ilgili kemik yapıya aktarılmasında kiriş yapılar önemli rol oynarlar. Ayrıca bir eklemde, değişik eksenlere göre tesir eden kasların fonksiyonları (eklem ekseni ve hareketin yönü bakımından) ve kuvvetlerin aktarılması ile ilgili olmak üzere kas kirişleri yer yer özel bir yapı ve morfolojik bir karakter de kazanmışlardır. Uzun kasların etrafını bir manşon gibi çeviren apenevrotik kılıfları hatırlamak yerinde olur. Kasların üzerlerini örten yapılar bazen daha zayıf bir karakter gösterirler. Bunlara fasia (fasciae) adı verilir.
Bu tür fasia örtüleri daha çok aynı fonksiyonu yerine getiren kasları bir araya toplar. Böylece bir bakıma kas grupları da fonksiyonel olarak ayrılmış olurlar. Bazen, yassılaşan ve genişleyen apenevrotik yapı, vücutta oldukça sağlam bir koruyucu duvar görevini yüklenir. Buna en güzel örnek, bel ve sırt bölgesinde yer alan, geniş ve yaygın yapıdır (fasciae thoracolumbalis).
Kalp Kası : Düz ve çizgili kasın özelliklerini beraberce gösterir. Fakat, çizgili kas özelliği göstermesine karşılık, bu kas yapısından oldukça açık farklılıklarıda vardır. İnce (histolojik)yapısına girmeden, kalp kasının özellikleri, şu şekilde özetlenebilir :
Kalp kası hücreleri herhangi bir özellik göstermeden dallanırlar ve büyüklükleri yaklaşık olarak 100 mikron kadardır.
Kalp kası hücreleri birbirleri ardına bağlanmış sonlanmalar halindedir. Böylece kalbin bütün kas hücreleri, ortak bir ağ oluştururlar.
Kas hücrelerinin birbirlerine eklenme yerlerinde "disci intercalares" adı verilen yapılar meydana gelmiştir.
Kalp kası devamlı çalışma özelliğine sahiptir. Sıkı oluşmuş bir kapiller ağ aracılığı ile kan beslenmesi eksizsiz sağlanır.
Çizgili kas yapısında olmasına rağmen, otonom sistem tarafından uyarılır.
Kalp kasında rejenerasyon meydana gelmez. Ancak, kalp kasında büyüme(hypertrophie) ortaya çıkabilir.
Kalp kasının, otonom sinir sistemi dışında, kendisine ait olan ve elemanları kalbin duvar yapısı içinde bulunan bir sinirsel uyarı düzeni daha vardır. Bu sistemin düzenli olarak çalışması ve bölümler arasında ileti koordinasyonu sağlaması, kalbin normal fonksiyonu için son derecede önemlidir.
 
 
Sinir Dokusu
Canlı organizmada uyarıların alınması, duruma göre değiştirilmesi ve iletilmesi sinir sistemi tarafından sağlanır. Bu durumda canlı, çevreye hem uyum sağlayabilir ve hem de iç organların karşılıklı düzen içinde çalışmaları sağlanır. Böyle önemli bir görevi yüklenmiş bulunan sinir sistemi (santral ve periferik) tamamlayıcı elemanları ile birlikte, "sinir dokusu" tarafından meydana getirilir. Embryolojik olarak ektodermden gelişen sinir dokusu, diğer dokulara göre hücre bakımından daha zengin bir yapı gösterir. Sinir dokusu; aşağıdaki komponentlerin bir araya gelişleri ile ortaya çıkar.
Bu komponentler şunlardır :
Sinir hücresi (neuron)
Sinir hücresi uzantıları (dendrit ve axson=neurit)
Destek hücreleri (neuroglia=glia)
Yukardaki bu elemanlar arasında, besleyici kan damarlarının varlığı da unutulmamalıdır.
 
Sinir Hücresi (Neuron)
Sinir hücreleri, omurilik ve beyindeki gri cevherde önemli bir yer tutarlar. Ayrıca, vücudun değişik yerlerinde düğümler halinde bir araya gelmiş olarak da bulunurlar. Bunlara "ganglion" adı verilir. Sadece beyin kabuğunda (cortex) 14 milyar civarında sinir hücresinin bulunduğu araştırıcılar tarafından belirtilmektedir.
Sinir hücrelerinin büyüklükleri de değişiktir. En küçük hücreler, beyincik (cerebellum) kabuğunda bulunan ve yaklaşık olarak boyları 4 mikron olan sinir hücreleridir. Bu hücrelerin en büyükleri ise, çapları 130 mikron kadar olan ve beyindeki kortikal motor merkezlerde yer alan hücrelerdir (Betz'in piramidal dev hücreleri).
Sinir hücreleri hiçbir zaman bölünerek yenilenmezler. Bu önemli bir özelliktir.Bu bakımdan,harabiyete uğrayan bir sinir dokusunda yeniden oluşum sağlanamaz.Herbir sinir hücresi, en azından bir uzantı ihtiva eder. Sinir hücreleri tarafından alınan uyarılar, bu uzantılar üzerinden iletilir. Uzantılara "nörit" (neurit), nöritlerin hücreden ayrıldıkları yere de "pol" adı verilir.
Sinir hücreleri, ihtiva ettikleri uzantı sayısına göre ayırımlanabilirler. Bu ayırılımlanmaya aşağıdaki örnekler verilebilir.
Bir uzantılı (unipolar) sinir hücrelerine gözün retinasında rastlanır. Bunların sadece aksonları vardır, dentritleri yoktur.
İki uzantılı (bipolar) sinir hücreleri bazı ganglionlarda bulunurlar (kulağın ganglion spirale'sinde). Aksonları dışında, birde dentritleri vardır.
Omurilik (medulla spinalis) önboynuz (cornu anterior) hücreleri ise çok uzantılı(multipolar) yapı gösterirler.
Pseudounipolar sinir hücreleri ise; spinal ganglionlarda bulunurlar.
Çok uzantılı sinir hücreleri çok değişik formda olabilirler. Uzantılar, sanki bir ağaç dallanması gibi bir görünüm ortaya koyarlar. Kısadırlar ve hücre yakınında bulunurlar. Bunlara"dentrit" adı verilir. Buna karşılık, birbirlerine paralel olmak üzere biraraya gelmiş, uzun sinir liflerinin oluşturduğu yapılara ise "axon" (akson) denir.
Kendisi bir sinir hücresi olmamasına karşılık, uyarılabilen ve bu uyarılma sonucu hormonal salgı yapan bez hücrelerini burada önemle belirtmek gerekir. Buna örnek olarak, diencephalon da bulunan ve sekresyon yapan hücreler verilebilir.
Sinir Hücresi Uzantısı (Neurit=Akson)
Herbir sinir hücresi sadece bir "axon" (akson) ihtiva eder. Bu uzantının görevi öncelikle uyarıları iletmektir. Değişik uzunluktadırlar ve uzunlukları yaklaşık olarak 1 metreyi bulanları da vardır. Akson, dışarıdan bir örtü ile kuşatılmıştır ve kendisini saran örtü ile birlikte "sinir lifi" olarak tarif edilir. Yetişkin insanlarda bütün sinir aksonları, miyelinli bir örtü ile çepeçevre kuşatılmıştır. Bu örtü belirli aralıklar ile düğüm şeklinde boğumlar meydana getirir. Bunlara "Ranvier boğumları" adı verilir. Sadece bu boğumlardan madde diffüzyonu yapılır ve böylece aksonun beslenmesi sağlanır. Myelin örtü, dışarıdan ikinci bir kılıf ile tekrar kuşatılmıştır. Bu ikinci örtüye"Schwann kılıfı" adı verilmiştir. Beyin ve omurilikte bulunan sinir aksonları, en dıştaki Schwann kılıflarını kaybederler ve sadece miyelin örtüsü ile kalırlar.
Böylece; miyelin kılıfının beyazlığından dolayı, beyin ve omurilikteki bu bölgeler,açık renkte görülürler.
Destek Hücreleri (Neuroglia=Glia)
Bu hücreler, sinir dokusunun destek ve beslenme hücreleridir. Destek hücreleri de kendi aralarında aşağıdaki şekilde ayrılırlar :
Büyük hücreler (makroglia)
Küçük hücreler (mikroglia)
Burada sözü edilen büyük hücreler, glianın esas yapısını oluştururlar. Glia hücreleri, sinir hücreleri arasındaki boşlukları doldururlar. Öteyandan; bazen glia hücresi, aynen sinir sisteminin bölümlenmesine uygun olarak, "santral glia" ve "perifer glia" şeklinde bir ayırım ile de tarif edilir. Glianın görevleri kısaca aşağıdaki gibi belirtilebilir :
Sinir hücrelerini beslenmelerini sağlarlar
Santral sinir sistemindeki transport olayında yer alırlar.
İzolasyon ve mukavemete (savunma) hizmet ederler.
Sinir dokusunun yaralanmalarından sonra prolifere olurlar.
 
 
Sözlük ve Kavram Dizini
Amitoz (amitosis) : Hücrenin doğrudan bölünmesi
Anafaz (anaphase) : Mitoz çoğalmada üçüncü safha
Bipolar : İki kutuplu, iki çıkıntılı
Bronchiolus : Küçük hava (akciğer) borusu
Bronchus : Hava iletim yollarının dalları
Callus : Periost zedelenmeleri ve fraktür civarında ve kıkırdaklar arasında yeniden oluşan doku
Dentrit : Sinir hücresinin stoplazma uzantıları (çıkıntıları)
Ganglion : Sinir sisteminde değişik yerlerde, sinir hücrelerinin bir araya gelerek oluşturdukları küçük
düğüm; şişkinlik
Makroglia : Sinir sisteminde, glia'nın astrositlerden meydana gelen bölümü
Membran : Zar (dış örtü); hücrenin bir bölümü
Metafaz : Hücrenin mitoz çoğalmasında ikinci basamak (safha)
Mikroglia : Glia'nın küçük formlu hücreli şekli, türü
Mitoz (mitosis) : İndirekt hücre bölünmeleri
Bu tarz çoğalmada (Prophase, Metaphase, Anaphase ve Telophase) dört esas basamak görülür Multipolar : Çok kutuplu, çıkıntılı                                                                                                                  Neurit : Axon, sinir hücresinin en uzun çıkıntısı                                                                                                       Neuroglia : Sinir sisteminin destek (bağ) dokusu                                                                                                         Neuron : Sinir                                                                                                                                                         Nucleoplasma : Çekirdek (nucleus) sıvısı                                                                                                                    Nucleus : Çekirdek
Parasimpatik (parasympathicus) : Vejetetif (otonom) sinir sisteminin bir bölümü
Profaz (prophase) : Mitoz çoğalmanın ilk safhası (basamağı)
Ribosom (ribosoma) : Sitoplazmada bulunan ve protein yapımını temin eden organel
Telofaz (telophase) : Mitoz çoğalmada son basamak
Tonus : Kasların sürekli kasılma (gerilim) durumu
Vakuol (vacuole) : Küçük boşluk
El Kasları : Elin hareketleri ile ilgili kaslar fonksiyonlarına göre, flexor ve extensor kaslar olmak üzere ayrılırlar. El hareketleri ile ilgili kasların hepsi uzun, ince ve kuvvetli kirişlere sahiptirler. Bu ince kirişler el bileğinden geçip ilgili yerlere uzanırlarken, özel kiriş yapılı (aponevrotik) kılıflar içinde bulunurlar. Elin flexionu ile ilgili kasların başlangıç yerleri, humerus'un distal ucunda görülen içteki çıkıntı (apicondylus medialis) üzerindedir.
Ekstensor kaslar ise dıştaki büyük çıkıntıdan (epicondylus lateralis) başlar. Bu antegonist kasların çalışmaları ile elin palmar veya dorsal fleksiyonu yapılabilir. Ancak, radius tarafındaki fleksor ve ekstensor kasların aynı anda çalışmaları ile, elin radius yönünde olmak üzere (dışa doğru) uzaklaştırılması mümkün olur. Ulna tarafındakiler ise, içe doğru hareketi meydana getirirler (Ulnar abduction).
Elin fleksion ve ekstensionunda etkili olan önemli kaslar şunlardır :
Fleksor kaslar : M.flexor carpi radialis
M. flexor carpi ulnaris
M. palmaris longus
M. flexor digitorum profondus
Extensor kaslar : M. extensor carpi radialis longus
M. extensor carpi radialis brevis
M. extensor carpi ulnaris
El parmaklarının hareketleri, uzun ve kısa kaslar tarafından meydana getirilir. Kirişleri parmaklara kadar uzanan uzun kasların grup olarak bulundukları yer esas itibariyle önkoldur.
Burada çeşitli kemik ve kemiklerarası sağlam aponevrotik yapılara tutunarak başlayıp,aşağılarda ortaya çıkan ince sonuç kirişleri, el bileğinden geçerek ilgili parmaklara kadar uzanırlar. Kısa kaslar ise avuç içinde ve küçük kemikler arasında lokalize olmuşlardır. Parmaklara kadar kirişleri devam eden önemli kaslar bir grup olarak şu şekilde verilebilir :
M. flexor digitorum superficialis M. extensor digiti minimi
M. flexor digitorum profundus M. abductor pollicis brevis
M. extensor digitorum M. flexor pollicis berevis
M. extensor indicis M. adductor pollicis
Parmaklar arasında yer alan dört adet kısa kas ile (Mm. lumbricales), kemikler arasında lokalize olmuş yedi adet kas (Mm. interossei) el parmaklarının kısa kaslarını meydana getirirler. Bunlara ek olarak, insan elinin baş parmağının özel hareketlerini yapabilmesi için, sadece bu parmağa ait olan bir kas daha vardır (m. opponens pollicis). Eldeki, kombine ve komplike hareketlerin ortaya çıkışı göz önüne alındığında, diğer parmaklardan birisinin kaybında fonksiyonel olarak büyük boyutlarda bir aksama görülmemesine rağmen, başparmağın kaybında durum değişir. Zira bu durumda elin kullanılma kabiliyeti büyük ölçülerde kaybedilmiş olur.