KALP DAMAR SİSTEMİMİZ
KALP, DAMARLAR, LİMFOİD VE ENDOKRİN ORGANLARIN TANITIMI
Kalp ve dolaşım sistemi ile ilgili araştırmalar, bu sistem ile ilgili hastalıkların çoğalmasına bağlı olarak, son yıllarda büyük boyutlarda artmıştır. Çünkü, ileri endüstriyel ülkelerde kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıkları, ölüm istatistiklerinde hemen hemen ilk sırayı tutmaktadır.Tıbbın bütün ihtisas dallarında çalışan ve sağlıkla ilgili olan bütün tıp mensupları, bu sistem ile ilgili, değişik şikayetler ile gelen hastalar ile karşılaşabilmektedirler. Bunun için bu sistem ile ilgili hastalıkların anlaşılmasında ve tedavisinde ön şart, "Dolaşım Sistemi"nin normal anatomi ve fizyolojisinin iyi bilinmesidir.
Organların ve dokuların canlılıkları ancak ihtiyaçları olan besin maddelerinin, insan vücudundaki en küçük canlı birim olan hücrelere kadar iletilmesi ile sağlanabilir. Bunun yanısıra,oksijenin de sevki ile ilgili birimlerde, oksidasyonun meydana gelmesi, CO2 in ve metabolizma artıklarının atılması, enzimlerin, vitaminlerin, hormonların vücutta dağılması ve bütün bunların yanısıra vücut ısısının sağlanması gibi görevler için böyle önemli bir sistem meydana getirilmiştir. Bu bakımdan dolaşım sistemi; beslenme, solunum, metabolizma, transport, regülasyon ve vücut müdafaası için son derece önemli bir organizasyondur. Burada transport aracı kan, transport yolu ise kan damarlarıdır. Ancak bu arada, özellikle vücudun savunma sistemi içerisinde önemli yeri olan 'Limfa ve Limfa yollarını"da unutmamak gerekir. Bu bakımdan, limfa sistemi ve bu sistem içerisindeki önemli organlar da, genel olarak "dolaşım sisteminin" kapsamında ele alınır.Bütün bunlardan sonra, dolaşım sisteminin fonksiyonel bir bölümlenmesi yapılmalıdır.
Çünkü burada, gerek kanın aktif bir şekilde merkezden çepere gönderilmesini sağlayan bir oluşuma,gerekse çepere kadar giden kanın bu gidişi sırasında, kapalı bir sesteme (yola) ihtiyaç vardır. Burada hareketin merkezi kalp, kanın iletim yolları da, kalibreleri ve fonksiyonel sınıflandırılması çok değişik olarak ortaya çıkan damarlar olarak görülür. Başka fonksiyonel sınıflandırmalar da yapılabilirse de, kan damarları genel olarak,oksijenden zengin kanın, en ince kılcal damarlara (capiller) kadar iletilmesini temin eden ve içlerinde daha yüksek basınç bulunan atardamarlar (arterler) ile, fonksiyonunu tamamlamış, oksijenden fakir kanı merkeze (kalbe) getiren toplardamarlar (venler) olarak bir sınıflamaya tabi tutulabilirler. Arterlerde olmamasına rağmen, bazı venlerin içlerinde (özellikle bacak venlerinde) bulunan küçük kapakçıklar, kanın geriye (merkeze) dönmesine yardımcı oluşumlar olarak fonksiyon görürler.
Dolaşım sistemi ile yakından ilişkili olup, ürünlerini doğrudan kana veren iç salgı bezleri"Endokrin Sistemi" oluştururlar. Bez yapıları içinde mevcut kapiller damar ağı, bir bakıma bu sistem ile dolaşım sistemini içiçe getirmiştir. Klasik inceleme bakımından "Endokrin Sistem"müstakil olarak ele alınırsa da, burada konunun bütünlüğü açısından, endokrin bezleri (sistemi) dolaşım sistemi içinde incelenecektir.
DAMAR SİSTEMİ
Kan Damarları
Kalbin tabanında sekiz büyük damarın, kalbe girdiği veya çıktığı görülür. Burada sözü edilen damarlar arter ve ven damarları olmak üzere ayrılırlar.
Arterlerde, kalpden kanın ritmik basınçları şeklinde ortaya çıkan kan dalgaları vardır. Bu dalgalar parmakların yardımı ile, damar vuruşu (kan basıncı) olarak alınabilir. Vücudun değişik yerlerinde kan basıncını almaya yarayan damar bölümleri vardır. Bütün arterler,kanı kalpten organlara doğru sevkeden bir yol üzerinde fonksiyon görürler.
Venler ise, arterler aracılığı ile organlara kadar dağıtımı yapılmış ve burada fonksiyonunu tamamlayarak, oksijenden fakirleşmiş olan kanın, tekrar kalbe getirilmesi işi ile görevlidirler. Ancak burada belirtmek gerekir ki, bir damarın arter veya ven olarak isimlendirilmesinde, içinde taşımış oldukları kanın oksijenden fakir veya zengin olması bir ölçü olarak alınmaz. Bu durumda sadece kanın taşındığı yön önemlidir. Buna güzel bir örnek akciğe damarlarıdır. Arteria pulmonalis'ler oksijenden fakir kan taşırlarken, vena pulmonalis'ler oksijenden zengin kan transportu ile görevlidirler ve akciğerden gelen bu kanı sol atrium'a sevkederler. Böylece, arterler ve venler, içlerinde kanı nakleden, kapalı ve boru şeklinde bir sistem meydana getirmiş olurlar. Arterler ile venler arasında, vücudun bazı yerlerinde, son derecede ince çaptaki damarlar (capiller) aracılığı ile anastomoz durumu da görülür. Buralar geçiş bölgeleridir.
Arterler
Arterlerin duvar yapısı üç tabakadan oluşur ve aşağıdaki adları alır.
■ İç tabaka = tunica intima (intima)
■ Orta tabaka = tunica media (media)
■ Dış tabaka = tunica externa (adventitia)
İç Tabaka (intima); uzun ve çok ince endotel hücrelerinden ve bağ dokusu kısmından
oluşmuştur. İntima ve media arasındaki sınırda, elastik bir membran (membrana elastica
interna) bulunur. Bu yapı, enine kesitlerde mikroskopik preperatlarda, kırmalı boyun yakası şeklinde görülür.
Orta Tabaka (media); arter duvarının en kuvvetli katıdır. Kalp yakınındaki arterlerde bu yapı, çok sayıda, konsantrik düzenlenmiş elastik membrandan oluşmuştur. Bu membran, aralarda düz kas hücreleri ihtiva eder (elastik tip). Küçük ve kalpten uzakta bulunan arterlede ise bu tabaka, tamamen spiral (vida şeklinde) düzenlenmiş düz kas hücrelerinden meydana gelmiştir (muscular tip). Dış Tabaka (adventitia); kollagen ve elastik liflerin oluşturduğu bir ağşeklindedir. Bu ağ lifleri birbirleri ile bağlantı halinde ve çepeçevre sarmış durumdadır. Media ve adventitia arasında da elastik bir membran (membrana elastica externa) bulunur. Fakat bu membran içerdeki membrana elastica interna'ya göre daha incedir.
Venler
Ven duvarının yapısı, arter duvarlarının yapısı gibi çok kuvvetli değildir. Kas yapıdan dolayı oldukça zayıftır. Elastik lifler ise tek tük görülür. Bu nedenle venlerin duvarları arterlerin duvarına göre daha incedir. Fakat lümenleri, kendilerine uyan arterlerinkine göre oldukça geniştir. Orta veya küçük çaplı bir artere, daima iki ven refakat eder.
Özellikle alt ekstremite venleri için ayrı ve özel bir yapı olarak, lümenleri içinde oluşmuş küçük kapakçıklar bulunur. Yarım ay şeklinde cepler halinde ven duvarlarından, lümenlerine doğru çıkıntı yapan bu kapakçıklar, venler içinde bulunan kanın sirkülasyon sırasında geriye dönüşünü engelleyerek, kalp istikametinde akışını kolaylaştırırlar. Kasların faaliyetleri ile venler üzerine yapılan basınçla ortaya çıkan kan hareketini, bu sirkülasyon içinde ven kapakçıklarıda regüle ederler. Bu kapakçıkların daima kalp istikametine doğru açıldıkları da unutulmamalıdır.
Kapiller (Kılcal) Damarlar
Arter ve venler arasındaki bağlantıyı bu ince damarlar sağlar. Ortalama çapları 5-25 mikron kadardır. Kapillerlerin ince yapılı duvarları sayesinde kan gazları, metabolizma artıkları,gıda maddeleri, vitaminler ve hormonların değişimi sağlanır. Aynı zamanda lökositler de bu kapiller duvarlarındaki açıklıklar yolu ile amiboid hareketler yaparak, yer değiştirirler (leukodiapedese).
Esas itibariyle 5-25 mikron çaplara sahip (bazı kaynaklara da 5-15 mikron) olan kapillerleden başka, çapları biraz daha büyük özel yapıda olanları da vardır. Karaciğer kapillerleri gibi (bunlara sinusoid adı verilir). Canlılığın devamı süresince kapiller damarlarda tomurcuklanma yolu ile yeniden oluşma söz konusudur.
DOLAŞIM SİSTEMİNDE LİMFA YOLLARI (Limfa sistemi)
Kan damarları sisteminin yanısıra, diğer bir damar sistemi de vücudun önemli bir yapısı olarak yer almıştır. Damarlardan ve vücudun belli yerlerinde lokalize olmuş birtakım düğümlerden oluşmuş bu düzene, limfa sistemi adı verilir.
Bu sistem doku içerisine, ince kan damarları (kapiller) yolu ile (duvarlardaki küçük açıklıklar yolu ile) verilen maddelerin (albumin, su ve elektrolit gibi) naklinde önemli görevler üstlenmiştir.
Limfa sistemi, çok ince ve hassas bir yapı gösteren ve aynen kan kapillerleri gibi çok ince bir şekilde dallanmalar yapan limfa kapillerleri halinde başlar. Normal durumda bu yapının görülmesi ve hatta disseksiyonu çok güçtür ve özel teknikler gerektirir. Periferden kapiller halinde başlayan limfa yolları, birbirleri üzerine aktarılarak ve merkeze doğru gitmek üzere, daha büyük lenfa damarlarını oluştururlar. Limfa damarlarının duvar yapısı da, kan damarları gibi bir oluşum gösterir. (İntima,media ve adventitia). Ancak duvar kalınlığı çok öncedir.
Duvar yapısı içinde yer yer düz kas lifleri de bulunur. Büyük limfa damarlarının duvar yapıları ise, venlerin yapısına benzer. Limfa damarları da aynen ven sisteminde olduğu gibi küçük kapakçıklara sahiptir. Bu yapılar limfa sıvısının tekrar geriye dönmesini engeller.
Vücudun bütün limfa sıvısı, sonunda iki büyük limfa kütüğü tarafından (ductus thoracicus ve truncus lymphaticus dexter) taşınır ve belirli yerlerde venöz sisteme aktarılır.Yukarıda adları verilen kütüklerden ductus thoracicus diaphragma'nın alt yüzünde ve 1. - 2. lumbal vertebralar hizasında bulunan küçük bir havuzcuktan (cisterna chyli) başlar ve diaphragma'yı aort deliğinden (hiatus oarticus) geçtikten sonra, göğüs boşluğunda vertebral kolonun sol yanında olmak üzere yukarıya doğru yükselir. Yukarıya doğru devam eden bu kısım Ductus thoracicus'dur. Yolu boyunca önemli thorax organları ile yakından arkadaşlık yapar. Bu limfa kanalı en sonunda sol ven açısına (angulus venosus sinister) açılarak sonlanır. Ductus thoracicus bütün olarak düşünüldüğünde; alt ekstremitelerin, pelvis'in ve karın organlarının, göğüs organlarından sol yanda bulunanların, sol üst ekstremitelerin, başın ve boynun sol yarısının limfa sıvısını toplar.
Vücudun sağ üst bölümünün limfası ise, Truncus lymphaticus dexter tarafından toplanır.Kısa bir gidişten sonra bu dafa bu kanal da, sağ ven açısına açılarak sonlanır (angulus venosus dexter).Her vücut bölgesinin özel (kendine ait) limfa damarları, bu bölgelere ait olan küçük bir takım düğüm şeklindeki yapılardan geçerler. Limfa düğümleri adı verilen bu oluşumlar, yuvarlak veya oval yapıda, fasulye şeklinde oluşumlarlar. Büyüklükleri değişik olmakla beraber, belli bölgelerde ve özel görevler yüklenmiş olan bazı limfa düğümleri bilhassa gelişmiş olarak görülürler (Rosenmüller düğümü gibi.). Gerek bu limfa düğümleri ve gerekse limfa damarları, aynen venlerde olduğu gibi yüzeyel veya derin bölgelerde olmak üzere dağılım gösterirler ve limfa damarları venler ile birlikte uzanırlar. İltihaplanma durumlarında, hemen derinin altında bulunan limfa damarlarının kırmızı çizgileri rahatlıkla görülebilir.
Limfa yollarının uğradıkları Bölgesel limfa düğümleri, vücut için zararlı maddelerin süzülmesinde önemli rol oynarlar (bakteriler ve hücreler gibi).Büyük eklemlerin büklüm yapan taraflarında, göğüs karın ve pelvis boşluklarının bağ dokusu içerisinde, boyunda, mide ve barsak civarında, büyük organların damar ve sinirlerinin giriş-çıkış yaptıkları kapılarında (hilus) değişik sayılarda ve büyüklüklerde oluşmuş önemli limfa düğümleri bulunur. Bölgesel olarak bulunan ve değişik şekilde düzenlenmiş olan limfa düğümleri, çeşitli rahatsızlıklarda önemli teşhis vasıtası olurlar. (Koltukaltı, boyun yan tarafı, kulak altı bezi, uyluk bölümü limfa düğümleri gibi).
ENDOKRİN BEZLER = İÇ SALGI SİSTEMİ
Endokrin sistem, salgılarını doğrudan kana veren çeşitli iç salgı bezlerinin biraraya gelişi oluşur. Bu bezlerin salgılarına hormon adı verilir. Doğrudan kana verilen bu salgılar, insan organizmasında organ fonksiyonlarının regülasyonu için büyük öneme sahiptirler.
Endokrin organlar içinde şunlar vardır :
■ Hipofiz (Hypophysis)
■ Epifiz (Epiphysis = corpus pineale)
■ Glandula thyreoidea
■ Glandula parathyreoidea
■ Pankreas'ın langerhans adacıkları
■ Gonad'lar (Testis ve Ovarium)
■ Timus (Thymus)
Burada adları verilen organların hepsi, salgılarını doğrudan kana verirler. Bunlara ilaveten, paraganglion adı verilen küçük yapılı oluşumlar da vardır. Bu oluşumlar, bazı damar ve organların çevresinde yer bulurlar ve yine salgılarını doğrudan dolaşım sistemine verirler.
Aynı zamanda endokrin faaliyet de gösteren timus hakkında, limfoid organlar bahsinde gerekli bilgiler verilmişti.
Hipofiz (hypophysis)
Bu organ küçük bir fasulyeye benzer. İnce bir sap ile beyin tabanına asılmış durumdadır.Genişlemiş olan kısmı, cranium'un tabanını oluşturan Os sphenoidale'nin sella turcica adı verilen kısmına oturur. Adenohipofiz ve Nörohipofiz adı verilen iki kısımdan oluşur. Hipofiz hormonu diğer iç salgı bezlerini kontrol edici bir özellik taşır. Bunun yanısıra; düz kasların kontraksiyonları, vücuttaki sıvı dengesinin regülasyonu, üreme bezlerinin fonksiyonları gibi, faaliyetler üzerinde etkili bir bezdir.
Epifiz (Epiphysis = corpus pineale)
Çam kozalağışeklindedir. İsmi de bu bakımdan "Epifiz" olarak verilmiştir. Beyin kökünün arka tarafından yer alır. Biraraya gelmiş epitel (pineal) hücrelerden oluşmuştur. Üzeri bağ dokusundan meydana gelmiş bir örtü ile kaplanmıştır. Yaşlanma ile artan bir şekilde, bezin içinde kum tanecikleri ortaya çıkar. Bunlara beyin kumu (acervulus) adı verilir. Bu bezin hormonu (salgısı) çocuklarda cinsiyet hormonlarının oluşumunda frenleyici bir etki gösterir.Epifiz'in etkisinin ortadan kalkması durumunda, özellikle erkek çocuklarda cinsel gelişmenin hızlandığı görülmüştür.
Tiroid bezi (Glandula thyroidea)
Boynun ön tarafında ve tiroid kıkırdağın her iki yanında yer almış iki büyük lob şeklinde görünür. Bu iki büyük lob, ortada bir ara parça ile bağlanmıştır. Bez dıştan, bağ dokusundanmeydana gelmiş iki kapsül ile kuşatılmıştır. Dış kapsül daha gevşek bir halde bulunur ve kolaylıkla dokudan ayrılabilir. İki kapsül arasında ve arka yüzde paratiroid bezler yer alır. Ayrıca bu iki kapsül arasında beze gelen önemli damar ve sinirler de bulunur. Büyüklük olarak normalde bez, boyun ön kısmından görülmez ve hatta el ile yoklandığında da hissedilmez.
Ancak bir bez rahatsızlığı durumunda bu durumun dışına çıkılır.Bezinüç önemli salgısı vardır (thyroxin, calcitonin ve trijodthyronin). Bu salgıları ile özellikleorganizmada yanma olayını ve bazal metabolizmayı ayarlar. Bezin çok veya az çalışmasına bağlı olarak, ilgili hormanların yapımı değişeceğinden; klinikte önemli rahatsızlar ortaya çıkar (Kretinismus, Miksodem, Basedow gibi).
Paratiroid bezler (Glandula parathyreoidea)
Bu bezler, tiroid bezlerinin yan loblarının arka kısımlarında bulunur. Küçük epitel topluluklarıdır. Normal olarak ikisi üst ve ikisi de alt olmak üzere dört tanedirler. Ancak sayılarında değişme olabilir. Tiroid bezi ameliyatlarında bu bezlerin sayıları, durumları ve yerleri mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Bezlerin salgıladıkları hormon, fosfor metabolizması ve kandaki kalsium miktarının ayarlanmasında önemli fonksiyon görülür. Kemik, barsak, böbrek ve sinir sistemi üzerine de etkili bezlerdir. Bezin hiç bulunmaması (veya çalışmaması) durumunda, bütün kasların kasılmaları ortaya çıkar. Bu duruma kalp kasları da katılabilir. Bezlerin aşırı çalışmalarında da önemli kemik rahatsızlıkları görülür.
Langerhans adacıkları (Pankreas)
Pankreas'ın parankiminde bulunurlar. Adacıklar halindedir ve sayıları 1-2 milyon kadardır.İç salgı olarak insulin ve glukagon adı verilen hormonları yaparak kana verirler. İnsulin miktarında azalma, şeker hastalığı adı verilen tabloya yol açar (Diabetes mellitus).
Gonad'lar (Testis ve ovarium)
Erkek dış genital organlarından scrotumların içinde yer almış yumurta şeklindeki oluşumlara testis adı verilir. Testis'ler endokrin faaliyet yaptıkları gibi, dış salgı bezi olarak da fonksiyon görürler. Burada yapılan hormon ile (testosteron) cinsiyet organları gelişimi ve sekonder cinsiyet belirtileri yakından ilişkilidir.
Ovarium'lar ise, büyükçe bir badem şeklinde oluşmuş yapılardır. Pelvis boşluğunda kendilerine ait çukurlarda bulunurlar. Bir çift dişi cinsiyet organıdırlar. Ovarium'larda iki önemli hormon yapılır (Östrogen ve Progestoron). Uterus'un gelişim ve uterus mukozasının kalınlaşması ve sekonder genital belirtilerin ortaya çıkışı ovarial hormonların etkisi ile olur. Bu hormonlar aynı zamanda menstrual siklus ve hamilelik durumlarında önemli fonksiyon görürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder